-------------- Adam zaten yok. Var olması için bir neden de kalmamış. Sahte bir kabadayılık giyindiği her halinden belli. Kendi gibilerle "var" olabilen bir sosyopat. Kaybedecek bir şeyi de yok. Herkese hıncı var. Sevimsizin önde gideni ve hayata hiçbir borcu yokmuş gibi yaşıyor... -------------- Ciddi bir tahlil için "psikonevrotik" bilgiye hiç ihtiyaç yok; adam tamamen ruh hastası. Hasta kelimesi biraz bilimsellik taşıyor o canavara, o nedenle manyak diyelim. Biraz daha bilimsel olsun diye "manik depressif" teşhisi de koyabiliriz. O; genleriyle oynanmış taraftar profilinin tipik bir örneğidir... Onun genleriyle oynayanların başında "hayal satmayı mubah sayan" spor basını ve bizim mesleği "güdümleyen ve kullanan" yönetici profili gelir. Olan da aynı şehirde yaşayan birkaç polise olur... Onlara 'hayvan' demeyelim lütfen Hayvana ayıp ederiz çünkü. Onlar bir insan türüdür. Mutasyona uğramış olsa da, yine de iki ayağı üstünde durmakta ve omurgalı olup memeli sınıfına girmektedir. İnsan düşünen hayvandır; dediler; muhakeme kabiliyeti olan birçok hayvan türü buldular. İnsan, gülen hayvandır, dediler; birçok türün mutlu olabildiğini ve güldüğünü keşfettiler. Yüz kaslarıyla bile gülen var. İnsan alet kullanan hayvandır, dediler; maymun ve köpek uzaya gidebilip hatta döneni olduğunda bundan da vazgeçtiler. En sonunda... İnsan oyun oynayabilen hayvandır dediler ve orada kalakaldılar, çünkü hayvanların organize olup takım haline dönüşemediğini ve görev paylaşarak oyun oynayamadığını gördüler. Organizasyon yaparak hareket edemediğini gördüler. Ayrıca; insanların bir arada oynadığı oyunu seyredebildiğini gördüler hayvanların ve ne insan ne de hayvan diyebileceklerimizin bunu seyredebilmekten aciz olduğunu da gördüler. ONLAR İTLAF EDİLMELİDİRLER! Bir hayvanın göz oyup kafa kırması ancak aç ise veya yavrusuna saldırıldığında olabiliyor. Bir insanın bunu yapabilmesi ise herhangi bir oyun oynanırken bile mümkün olabiliyor. Palayı kapıp, rakibi ve oyuncağı ortada olmadığı halde onu durdurmaya çalışanın üstüne yürümesi, canavarlaşması ise ancak oyun oynanan alana yakın yerlerde olabiliyor. Korunacağına ve kollanacağına inanıyor... Hatta bunu biliyor... Medyayı deforme ederek oluşturdukları taraftar profilinin genleriyle oynamayı başaran ve takımı söz konusu olduğunda hiç de zarif olmak zorunda olmayan tipik Türk futbol yöneticisinin marifetidir bu... Ama bedeli, hayvan bile olamayan o zavallı yaratık ödeyecektir... Ya da biz öyle sanacağız... ESKİDEN BELKİ İNSANDI ONLAR... O adam, işinde mağlup. Ezilmiş ve yorgun. Patronu veya yöneticisi kifayetsiz belki ve o bunu ona söyleyemiyor. Evinde karısının hiçbir isteğini tam olarak yerine getiremediği için de sinirli ve hırçın. Umutları bir kuponun isabetine, ya da bir talih oyununa bağlı. Hatta belki kulübün imkanlarıyla geçimini sağlıyor haksız bir şekilde. Kendini güçlü sanan bir zavallı o aslında... Bir sosyal kulübe üyeliği veya çocuklarını alıp götürebileceği bir havuz veya bir etkinlik de yok önünde. İhtimali kalmamış birey olabilmesinin... O da güruh olmayı seçip, sürü halinde dolaşabiliyor ve ancak kendi gibi genleriyle oynanmış insanlara liderlik yapabiliyor. Orada ancak, bir şey, olduğunu hissedebiliyor. Her kademesinde 1-0 yenik durumda olduğu hayatının, sadece orasında eşitliği sağlayabiliyor, kaba kuvvetle palayı çektiğinde veya bir rakip formalının kafasını kırdığında ancak hayatı 1-1 yaptığını sanıyor. Yaralı karacaya ilk saldıran kurttur lider olan... Ama o kurt açtır ve doğa; kendi kanununu uygulamaktadır o aç kurt üzerinden... Dolmabahçe'de bıçak sokan, Heykel'den stada taş ve palayla akan, Arena'da şişeyi atan, Faroz'da pankartı açan, o pankartı kaldırtamayan, geçmişte "iki ekmek bir süt" diyebilenler, genel kuruluna "elleri görelim, hadi bakalım alkışlayın şimdi" komutunu verebilenler, herkesi kendine düşman bilenler, parasını kendi ödediği oyuncusunu oynatamayanlar, düdüğünü gördüğüne değil, genel isteğe uygun çalanlar... Onlar acaba hangi doğa kanununu uygulamaktadır?.. POST-İT Eskiden büyük bir maç öncesi iki hoca veya iki kaptan, olmadı iki yıldız bir araya gelir ve birlikte resim çektirebilirdi. Bunu son yıllarda ilk defa Havutçu-Avcı olgunluğunda gördük. İşin içinde sevgi ve saygı vardı. "Rakibini yüceltirsen galibiyetin daha yüce olur" vardı eskiden. Şimdilerde ise saygısızlık gırtlağa kadar... S-ÖZ "İnsan söyleşe söyleşe, hayvan koklaşa koklaşa, onlar ise dövüşe dövüşe anlaşır..." Ümit Aktan uydurdu... Küfür ve alay işitmemek için 4-1 yazan tabela şehrinin plakası olmasın diye kendi kalesine gol atıp 5-1'i tercih eden çocuk da bir kahraman artık.