Acılar geçiyor ve hayat devam ediyor. Hayatın kendisi bile 'artık önümüzdeki maçlara bakacağız' oyununu oynuyor. Bizim de Şampiyonlar Ligi finali ile Dünya Kupası arasına sıkışıp kaldığımız şu dönemde bir takım dedikoduları üstlenip yorumlamaktan başka çaremiz kalmıyor.
Atletico Madrid ile Liverpool... Sezonun iki mağduru... Ya da çok şey kazanıp bir tek şeyi kaybettikleri için her şeyi kaybettikleri düşünülenlerden...
Ligi dibine kadar getirip, 74. dakikasında 3-0 önde olduğu bir maçı 3-3 bitirip yıllardır hasretini çektiği lig şampiyonluğunu kaybeden Liverpool...
'Birinci değilsen hiçbir şeysin' mahkûmu...
Ligi alıp, Real ile Barça'yı darmadağın eden Arda'nın takımı finaline kadar hiç yenilmeden geldiği Şampiyonlar Ligi finalini yine 90 dakikada yenilmeden kaybetti.
Üstelik 90'ın artısı olan 3.50'de yediği golle.
Bizde olsa hocaları kovardık, oyuncuları asardık...
Oralarda bunların başarı sayıldığı öğretisi ise futbolun egemen kültürüdür. Düşerken bile alkışlanabilir onlar.
Bizim algımızla onların algısı çok farklı. Zaten o nedenle başa çıkamıyoruz o anlayışla...
Bence ikisi de alkışlanacak 'altın sezon' sahibi olmuşlardır...
Dünyanın kupası
Başlıyor...
Bir kez daha 32 takımın kimi sıkıcı, kimi zevkli, ama birçoğunun bayrağını ve insanını karşılıklı olarak belki de bir daha asla göremeyeceğimiz dünyanın kupası başlıyor.
Her zaman bir takım sayesinde bir ülke çıkmış ve gönülleri fethedip sonunda onlara 'yazık oldu' demişizdir.
Sona bildikler kalmıştır ama...
Değişmeyen gerçek de budur...
Mesela Belçika...
Çok iyi şeyler yapıp bir yerlere kadar gelebilecektir...
Tıpkı geçmişte Arjantin, Hollanda ve hatta Türkiye için bütün dünyanın 'yazık oldu' dediği gibi...
Ama sonunda ev sahibi 7 maç oynayacaktır.
Ama sonunda Almanlar mutlaka olacaktır...
İtalya bir yerlerine gelebilecektir kupanın hep olduğu gibi...
Amerika sempati toplayacaktır...
Tıpkı Bosna-Hersek'in de toplayacağı gibi...
'İspanyollar da bitmiş' deme ihtimalimiz yüksektir, aynı İngiltere'nin en fazlasının guruptan çıkmak olacağı gibi...
Portekiz ve denkleri bir yerlerde lastik patlatacak ve yolda kalacaktır...
Adamlarına yaslananlar sona ulaşamayacak, takım olabilenler daha öteye geçebilecektir...
Yıldızlar da
kayar durmaz yerinde
Yıldızlara ulaşmak için çabalayanlar hiçbir zaman ayaklarının altındaki çiçekleri ezdiklerini fark etmezler' demiş Jeremy Bentham...
Falcao, Cristiano Ronaldo ve benzerlerinin yıldızlığı takımlarını hiçbir yere taşıyamayacak ve sonunda olan, ezilen çimene olacaktır.
Çünkü bu yıldızların değil, takımların turnuvasıdır.
Ve her Dünya Kupası, kendi içinden yepyeni yıldızları fark etmemizi sağlar...
Kültür fizik...
360 TV'de bir spor programı...
Mehmet Ayan ve İlker Duralı ile arkadaşları Aykut Kocaman'ı ağırladılar.
Tekrarını bile dikkatle izledim...
Art niyeti olmayan, manşet çıkarmak derdini asla hissetmeyen ve hissettirmeyen, zor bir konuğu yumuşacık bir hale getirmeyi başarabilmiş bir programdı.
Kafa göz çıkarmak ve gönül kırmaktan başka hedefi olmayan suni ve art niyetli programların arasından cımbızla çekip aldım ve çok beğen tuşuna hemen bastım...
Demek ki; 'Hamur pişmeden, insan düşmeden olmazmış' sözünün devamında ise 'insanlar aynı hamurdandır ama piştikleri fırın farklıdır' yer alırmış...
Fizikleri çok kültürlü olan bu ekibi kutlarım...
S-ÖZ: (GUY DE MAUPASSANT)
'Başarıyı en kötü kullanma yolu, onunla
durmadan övünmektir...'
Futbol maçı karamsarlarla iyimserlerin bir hafta konuşup sonunda izlediği 90 dakikadır. Sonunda kötümserler haklı çıksalar bile iyimserlerin 90 dakikaları daha eğlenceli geçmiş demektir.