Her sene bu aylarda bıyıkları yeni terlemiş genç bir delikanlıyı bir masanın etrafında toplanan koca koca bıyıklı adamlar yanlarına oturturlar. Sonra önüne bir boş kağıt koyup üstelik de kameraların önünde şapır şupur öperler. Koca koca ekranlarda da bazen ağır çekim, bazen yakın çekim erkek erkeğe öpüşenlerin daniskasını seyrederiz. Bu iş yılda bir kere olur ve aşağı yukarı bir ay sürer. Bazen hızını alamayıp kışın ortasında da tek tük delikanlıları öpen adamlara rastlarız ama onların çoğu "Kiralık öpüşmelerdir." Ceketli, kıravatlı bir takım adamlar aralarına kıstırdıkları, genellikle de asık suratlı olan bir genci yalandan atılan bir imzanın hemen ardından önce ayağa kaldırırlar. Sonra bir koluna yapışıp kendilerine doğru çekerler. Sonra da yanağına hafif sulusundan bir öpücük kondururlar. Bu adamlar nikâh masasında karılarını bile bu kadar iştahla öpmemişlerdir. Bu tören genellikle bir gömleğin üzerine giyilen yeni formayla veya hemen arkada asılı duran takımın sancağını sünnet evladı gibi göğsüne dolayıp verilen görüntüyle sona erer. O anda birileri "Öp... Öp..." diye bağırır. Törenin bu bölümü uzun dönem askerliğin "Aç... Aç..." şöleni kadar önemli bir parçayı oluşturur. Futbolcu zevâtı bütün bir yılı kalıplaşmış iki - üç cümleyle tamamlayabilmekten fazlasını bilmez. "Bu maçı unuttuk, artık önümüze bakıyoruz" kameralara hem konuşmak hem de birşey söylememek yöntemi olarak ezberletilir. Erkek erkeğe öpüşme töreninde ise "Çocukluğumdan beri hayalimdi... " Veya, "Özlediğim renklerime kavuştum" cümleleri genelde taraftarın "Ne muazzam topçu aldık. Adam doğuştan bizim takımı tutuyormuş" duygularını kaşımaya yarar. Bu dönemin bir başka fotoğrafı da genellikle sırt üstü yatmış, üzerinde beyaz bir örtü olan ve kıllı bacakları görülen bir kaç saat önce bolca öpülmüş delikanlının sırt üstü bir tünele sokulmasıdır. MR denilen (magnetic raisonance) aletinin futbolcuyla halvet olmasının başlığı ise "Sağlık kontrollerinden sağlam çıktı" şeklindedir. Bazen de bir koşu bandının üzerinde meme uçlarına takılı bantların yeni futbolcumuzun sezon içinde nasıl bir oyun oynayacağını ölçen test görüntüsünü seyrederiz. Öpülmüş ve sırt üstü yatırılmış bir delikanlının formaları satışa hazırdır artık. Anlamadığım nokta ise Avrupa'dan alınanların öpülememesi ve yatırılamaması, anlattığım görüntünün daha çok Anadolu çocuklarına uygulanmasıdır. İhraç kupası!.. Şu Portekiz'de kim ne kadar çok oyuncusu dışarıda oynuyorsa o kadar başarılı oluyor. Yunanistan bile Avrupa Ligi'nden birçok oyuncu sürebiliyor sahaya. Almanya, Avrupa'ya oyuncu sunamadığı için, hiçbir İtalyan Avrupa'da oynayamadığı için İngilizler'in cürümü kadar yer tutan iki adamı Beckham ve Hargreaves dışında kimsesi olmadığı için durumları ortada. Çekler, Fransızlar işte bu nedenle başarıyor. İspanya işte bu nedenle onlarca yıldır hasret. Biz bazı şeyleri bu şekilde başarabildik. Dışarıdakilerimiz içeriye döndükçe başarımız da azalacaktır. İki hakem!.. Hep eleştirdiğimiz yerli hakemlerimizi rahmetle andıran iki hakem var Portekiz'de. Yani ikisi de birbirinden hakem!.. Biri Batista.. Evsahibinin yüzü suyu hürmetine görev alan, Şampiyonlar Ligi maçlarından da tanıdığımız bir hakem ama ne hakem. Onun görmediği tükürük bile Totti'yi yerle bir etti, o ise daha maçın başında bir takım seçip onun arkasında düdük çalıyor. İkinci maçını aldığında da canına okumuştu zaten. Diğeri Mejuto Gonzalez.. O da İspanyollar'ın yüz karası. Takımları elendi de maç almaz diye umutlanıyoruz. Onun da maçları Metin Şentürk'ün hakemliğinden farksız. Görmemesi bir yana, bir de uyduruyor Mejuto. Elvan gereğini yaptı Medar-ı iftiharımız ama Alex kadar saygı gösteremediğimiz Elvan kızımız ne kadar devşirme olsa da artık bizim kızımız. Ne koşsa sonuna kadar koşuyor ve tarihimizde ilk defa Türkiye'nin bir "dünya rekoru" oluyor atletizmde. Daha da önemlisi Elvan yönetmeliği de öldürüp yeniden doğuruyor. Allah'tan Mehmet Atalay çabuk karar verme yeteneğine sahip de Başbakan'ın önüne çıktığında ödül yönetmeliği çabucacık uyarlanmış oluyor. Hantal bürokrasinin içerisinde Mehmet Atalay'ın spora duyarlı refleksi kamuoyunu, Elvan'ı, teşkilatı ve en önemlisi iltifatlarını altınla süsleyen Başbakan'ı zor durumdan kurtarıyor.