İki teknik direktör de "macera" aramadan ve beklenen kadrolardı dizdiler birbirlerinin karşısına. Merak edilen oyunda bir "beklenmedik" sunulup sunulmayacağı idi bende... Maç çok gergin başladı. İlk dakikaların düğümünü ancak "Kızıltoprak Emniyet Amirliği" çözer gibi görünürken, golü ev sahibi buldu. Önde olmanın avantajı oyun olarak da öne attı Fenerbahçe'yi. Hemen arkadan gelen ikinci gol ise geceyi "tarihi bir gece" haline çevirme sinyalleri vermedi değil... Galatasaray rakip kaleye bir kez bile gidemeden iki geriye düşüyorsa, oyun şablonunda ciddi bir arıza var demektir... Fenerbahçe'nin "pupa yelken" geldiği ilk 15 dakikada 2 gol yiyen Galatasaray oyunu domine ettiği bölümde etkili ama rakip kalede tehdit oluşturamadan oynadı. Geri dönüş aranıyordu ama Engin, takımın dışında "başka bir şey" oynadığı için sonuç alınamaz olmuşken "umut golü" kontradan geldi. Nedendir bilemem ama 2-0'dan sonra Fener'in "fişini biri çekmiş" gibi geldi bana. İkinci yarıda şarj edilmiş (!) Fenerbahçe ilk 15 dakikada gol bulamaz ise, son 20'de dengeler değişebilir gibi bir yorum vardı tribünlerde... İkinci yarının geneli oyunu set oyununa çeviren ama bir türlü can alıcı ve efektif gol pasını bulamayan Galatasaray'ın üstünlüğünü seyrettik. Sabırlı savunma modeline Selçuk ekleyerek orta alan direncini artıran Kocaman, golü atmaktan çok yememeyi düşünen bir grafik tercih etmişti. Sonuç olarak skoru korumak içgüdüsüyle maç kazanılmıyormuş... Orman kanunu ile futbolun kanunları çatışıyormuş... FENER 15'TE DURDU Tarafsız biri olsa maçtan zevk almış olabilirdi. Taraflı olan her seyircinin gerildiği ve tabelayı seyrettiği bir "klasik derbi" gecesi yaşadık. 15 dakika yetmedi tabii ki Fenerbahçe'ye...