Orta yerinden "caaart" diye..

A -
A +

..ikiye bölünüverdi yıkılmaz asalet abidesi. Delik büyür, yırtık genişlerse bakın neler olur. Para babaları kültürü satın almaya hücum eder. Batıya açılan pencere PVC kaplı plastik çerçeveli Pimapen ile Winsa arası "bi şey" oluverir. Soyunma odaları basılır, oyuncular tehdit edilir, idman tesislerinde kaptanlar dövülür. Ünigs, gençgs, pazarcılar filan gibi gruplar oluşur ve muhteşem Aslantepe tesislerinde birbirlerini kurşunlarlar. Oyuncular taraftarların önüne atılır, deplasman dönüşlerinde, bırakıp kaçsın diye, antrenörlere küfür ettirilir. Çürük yumurta attırılır oyunculara... Parasını, para babası bir başkanın verdiği pankartlar açtırılır yepyeni bir stadın en gösterişli yerinde. Bunu mu istiyorsunuz? Alaylı, puan cetvelinde üstünde olanla farka bakar sadece, liseli ise tablo ne olursa olsun dik duruşa ve bunun onurlu kısmına bakar. Bu ikisi, yüz yıllık bir harmandı. Harman yerine çevirdiniz sonunda Yarsuvat'ın dediği gibi. Sonunda. "Liseli-alaylı" diye orta yerinden önce çatlattığınız, sonra da ikiye ayırdığınız bir camianın meyvelerini topluyorsunuz şimdi. Liseli düşünür, hem de iyi düşünür ama alaylı da yapar. İyi yapar üstelik... Demek ki ikisini birbirinden ayıramazsınız, 100 yıldan fazladır olduğu gibi. Biri ne kadar G.Saraylı ise diğeri de o kadar. Ama liseli, kalitesiyle övünür, taraftar sayısının fazlalığıyla değil. Alaylı da lisesinin ülkeye kazandırdıklarıyla, tarihinin vazgeçilmez asaletiyle övünmelidir. Bunlar yönetimin tüm birimlerini aşar... Birkaç beden büyük gelir tribünden geldiğini iddia edenlere.. Onlar, G.Saray'ın cefakâr 25 milyonunun elinden "lisesi ile gurur duyma" bilincini almaya kalkmışlardır. Lisesiz, sıradan bir futbol takımı olacaklarını unutmuşlardır, lise görmemiş yöneticileri. Bir sonraki dönem "bakın yönetime iki de liseli aldık" olacaktır. Eskiden övünürdü tribünler, şimdi dövünür oldular. Pankart ve baskın... Ve de küfür... Defolup gitmeli G.Saray'ı "lisesiz" bırakmaya çalışanlar. Lisesinden koparmaya çalışanlar. Bölenler... Tek farkı diğerlerinden, "lisesinin olması" değil miydi? Şu an için, her şeye rağmen tek çıkış kapısı olarak gördüğüm Özhan Canaydın'a bu nedenle dört elimle sarılıyorum. Yapacağı her şeye de körü körüne inanıyorum. > S-ÖZ "Hayatınızı, onu korumaya değer bir şekilde yaşamalısınız." Son Oscar sahibi Forest Withaker (Last king of Scotland filminden) > Fotoşop başarılar 2000 ruhunun baş mimarlarından ikisi Bülent Korkmaz ve Suat Kaya'dır. İkisi de "hocalıkta" çıraklıktan ustalığa çıktığı yolculuğu çok kısa tuttu. Çok da zor yerlerden başladılar. Biri ligin en dibinden bir takım aldı ve "aslanlar" gibi taşıyor yukarılara. Diğeri, inanılmaz bir PAF takımı doğurdu, hâlâ meyvelerini topluyorlar ardından. Üstelik o da en dipten aldı Gaziantep Büyükşehir Belediye takımını ve yukarılara taşıdı bile çoktan. Onlarınki "tesadüf" olmak zorunda ki; UEFA Kupası'nı ellerinde tuttukları resim tesadüfen çekilmiş sanal bir resim olsun. Hani panayırlarda kafayı uzatırsınız ve öndeki boğa güreşçisi siz olursunuz bir saniyeliğine ve bir fotoğrafın üzerinde. Ümit Aktan (Lunaparktan bildiriyor) > GS ŞİİRİ (Ömer Hayyam'dan) Geçmiş günü beyhude yere yad etme, Bir gelmemiş an için feryad etme, Geçmiş, gelecek masal bunlar hep Eğlenmene bak ömrünü berbad etme. Niceleri geldiler, neler istediler, Sonunda dünyayı bırakıp gittiler, Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi? O gidenlerde hep senin gibiydiler. Dünyada ne var kendine dert eyleyecek, Bir gün gelecek ki can bedenden gidecek, Zümrüt çayır üstünde sefa sür iki gün Zira senin üstünde de otlar bitecek.. > Dün, bugün, yarın Futbolda dün de vardır bugün de... Son karar son maçı nasıl oynadığınıza göre verilir. Yarın da hep olacaktır. Asıl olan bugündür. Matematiği ve mantığı yoktur; o, 500 gram civarındaki 70 santim çevreli yuvarlağın. G.Saray en kolay guruba düşmüştü ama o grubun Liverpool'u Barcelona'yı, PSV'si ise Arsenal'ı götürdü... Şimdi de birbirlerine düştüler. Birbirlerini götürecekler yarı final yolunda... Alkmaar dörtlenmişti Newcastle karşısında ve bundan kendine pay çıkaranlar olmuştu. Rövanş iki bitince de pay çıkaranlar oldu. Top işinde "ben onu yendim, o da onu yendi, öyleyse ben bunu yenmiş sayılırım" asla olmuyormuş. Demek ki dün de varmış, bugün de.. Yarın hep olacak.. > Sahipsizlik!.. Ortalık toz duman olduğu için, G.Saray'ın ilk Konya golünden en az 5 pozisyon önce oluşan bir hatalı taç kararı canlı yayında 5'ten fazla, sonradan gazete sütunlarında bile yer buldu. Oysa Arda'yı çatır çatır doğrayan ve penaltısı açıkça görünen bir kaleci jileti gözden kaçırılıverdi. G.Saray Yönetimi maalesef "pankart organizasyonu" ve "senfonik tepki şarkıları" peşinde koştuğu için, meselenin farkında bile değil. O nedenle üçüncülük bile tehlikededir. Zaten, ağustos ayında demiştim... Dört takımdan geride kalan çok geride kalır diye... Olan da odur işte... > Dayak stattan çıkmadır!.. Cüneyt Çakır'a fiili saldırıdan daha ayıbı maç sonrasında yaşandı. Bu nedenle şu sorularıma cevap arıyorum: - Maç sonrası rapor almak üzere Manisa'da hastaneye giden Çakır'a neden rapor verilmedi? - Rapor vermeyen hastanenin başhekimi, Manisaspor'un başkan vekili değil mi? - Sonra rapor almak için İzmir'i deneyen Çakır'a "saat 17'yi geçti" gerekçesiyle rapor niye verilmedi? - Cüneyt Çakır'ın raporu İstanbul damgalıdır. Neden? - Başkan Çubukçu maç durur durmaz Ulusoy ve MHK yetkililerini neden aradı? - Bulsaydı ne diyecekti? > POST-İT Aylardır bir topa doğru dürüst vuramayan NECATİ; acaba,Konya'da bir topa muhteşem vuran NECA'nın Tİ'ye alınmış hali midir? (Ümit Aktan) > Galatasaraylıların elinde kala kala bir tek "lisesi" kalmıştı. Onu da alıp sıradan yapmak isteyenlere "dur" diyecek olan yine Canaydın olacaktır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.