3-0'lık bir deplasman galibiyetinden sansasyonel bir teknik direktör eleştirisi çıkarıyorum. A.Gücü maçına hiç de iyi hazırlanmadığı her halinden belliydi G.Saray'ın. Hafta içinde oynanan maçın on birini Sabri'nin yerine giren Ayhan'la kullanmak, en azından kendini hazır tutup oynamak isteyen diğer oyuncuları aşağılamak değil de nedir? Orada yüksek tempoda ve iyi oynamış bir kadroyu aynen kullanmak bana göre teknik direktörlük değildir. Çünkü bu hatayı yapmak için "Teknik" veya "Direktör" olmaya gerek yok. Ayrıca rotasyonu hiç düşünmeyen bu takım, duran topların hiçbirinden hiçbir şey üretemiyor. Ayıptır yahu!.. 33 dakika olmuş rakibin korneri yok, 6 korner atıyorsunuz ve sonuç: "hiç pozisyon!" 39'da kornerler 7'ye 1, üç de serbest vuruş... Bırakın pozisyon bulmayı, hepsi G.Saray'a kontra oluyor. Servet'ten başka rakip kaleyi zorlayan yok. Hele Barış'ın maç küçümsemesini ve enerjisini bu kadar yanlış kullanmasını asla kabul edemem. İlk yarı biterken "bir deplasman kaybı daha" diye bas bas bağıran bir maçın ikinci yarısında teknik veya direktörlük açısından bir hamle bekliyordum. İkinci yarıda beklediğim hamleyi teknik direktör değil, sahanın en enerjik ama en dağınık oyuncusu Barış yaptı. Eğer o sakatlanmasaydı, belki de Aydın girmeyecek ve oyun hızlanmayacak, belki de kayıp olacaktı. Ama Lincoln'ün olağanüstü asistleri rakip yarı alanı 20 dakikada halı sahaya çevirdi. Ve maçı da 4 dakikada kopardı. Asistler ve gol vuruşları tarihe geçecek kadar güzeldi. Puan cetvelinin manzarası ve Avrupa dönüşü deplasman sebebiyle önemi çarparak katlanmış bir maçtı. Bu tür maçları kenardaki teknik adamın tekniklik veya direktörlük yetenekleri kazanır. Yoksa takım bir sakatlık sebebiyle birden bire hız kazanır ya da "1 puan iyidir" gibi prematüre düşüncelere yakalanır, kalırsınız. Ayrıca 3-0'dan sonra yine laubali top kayıpları nedeniyle maç 3-3'e gelmediyse, bunu Servet - Meira ve De Santics üçgenine borçlu olmak bir teknik direktör eleştirisi daha doğurabilir. Goller hariç pek beğenmedim yani!...