Palyatif çözümler

A -
A +

Bu galibiyet ve üç puan ne bu kötü sezonu tolore eder, ne de Mancini'nin buralara uygun olmadığı gerçeğini değiştirir. Hatta yönetimin ömrünü bile uzatamaz. Bütün Fenerbahçe camiasının hemen örgütlendiği gibi bu maçı da hakem hatasıyla değil, oyuncularının kendilerini aşması nedeniyle kazanmıştır Galatasaray...

Adamlık ve erkeklikten' başlayalım...Bu iki kavramı sadece kendilerine layık gören Volkan ve Bekir gibi iki şahsiyet, ayarladıkları gösterileri yapamamanın burukluğu ile öyle konuşmuşlardır, diyelim...
Şunu da kabul edelim ki Melo, Emre'den daha fazla saygısız ve terbiyesiz değildir.
O dilini çıkararak görgüsüzlük, diğeri ise tekme tokadı başlatıp takımını bile bile eksik bırakarak insanlık suçu işlemiştir...
Algıları oluşturmaya bayılan ve 'yazar-çizer-konuşur' takımını en sıkı biçimde örgütleyen Fenerbahçe, rakip kaleye hiç gidemediği ve on bire on bir oynanan bölümü sorgulamak yerine hemen hakemin tepesine binmiştir.
Aynı hakem Trabzon'da içeri gidip gelmediğinde 'delikanlı', burada işlerine yarar yorumlar yapmadığında ise 'çapsız...'
Yani Fenerbahçe yenilirse mutlaka birileri dışarıdan müdahale etmiştir ve bu 'erkekçe' oluşmamıştır.
Algı bu...
Algılanması istenen bu...
Yenerse 'hakem de insandır...'
Yenilirse 'dış mihraklar' müdahale etmiştir...
GELELİM GALATASARAY'A...
Pazar gecesi ileriye doğru bir adım atılmamıştır...
Hocasının kifayetsizliği; hadi daha insaflı bir deyim kullanalım, asla Türkiye'ye ve Galatasaray'ın beklentilerine uygun olmadığı gerçeği değişmemiştir.
Takımı kontrollü oynatmak isteği genlerinde yoktur Galatasaray'ın. 11 başka adamla oluşturabildiği bir kadroyla belki ama o zamanda 50 bin kişilik statta 5 bin kişiye oynar bu takım...
Derbi gecesi oyuncular kendi aralarında örgütlenmiş, maçı kafaya takmış, 'tercümeli taktikleri' bir kenara bırakmış ve bildiği gibi oynamaya çalışmıştır.
Taa ki 10 kişi kalan rakibi karşısında mevcut coşkuyu ve avantajı frenlemeye çalışan Mancini devreye girene kadar.
Bu takım; açık söylüyorum, şayet Beşiktaş ikinci olamazsa ikinci olabilir ancak...
ALGI... YANILGI...
Hiçbir şey bildiğimizi sandığımız ya da bilmemizi istedikleri gibi değildir.
Bilgi zahmet ister, emek ister...
Fikir ise hemen dökülebilir ortaya...
Neleri ne kadar bildiğimizi, doğru bildiğimizi sandığımız şeylerin aslında ne olduğunu kavramamız için derledim bu bölümü...
Buyurun...
Hiçbir şey göründüğü gibi olmadığı gibi, sanıldığı gibi de değildir.
Algımız takımımızı en büyük ve en iyisiymiş gibi görmek üzerine kurgulandığı zaman olası ilk başarısızlıkta hemen bir 'dış neden' ararız. Bize buluverirler hemen ve kanmak kolayımıza ve işimize geldiği için hemen kanarız...
Sandıklarımızı bir gözden geçirelim şimdi...
Mesela...
Fareler kusamaz, yılanlar duyamaz, zürafalar yüzemez, karıncalar uyuyamaz, kirpiler suda batmaz, kutup ayıları solaktır, sineklerin 5 gözü vardır, yunuslar gözleri açık uyurlar, develerin üç tane kalbi vardır, zürafaların ses telleri yoktur ve dilleri 35 cm kadardır, filler zıplayamayan tek memelidir, ıstakozların kanı mavi renktedir, bir sineğin hızı saatte 8 kilometredir, kangurular geri yürüyemezler, kelebekler ayaklarıyla tat alırlar, sığırların dört tane midesi vardır, kediler şekerin tadını ayırt edemezler, atlar bir ay kadar ayakta kalabilirler, 2,600 kadar değişik cins kurbağa vardır, zebralar sanılanın aksine beyaz üzerine siyah çizgilidir, baykuş mavi rengi görebilen tek kuştur, timsahlar dillerini dışarı çıkaramazlar, deniz kobrası dünyanın en zehirli yılanıdır ve yetişkin bir ayı bir at kadar hızlı koşabilir...
Futbolda da 'en büyük' asla yoktur...
O sırada 'en iyi durumda olan' vardır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.