Paranı gönlüne değil, kasana koy

A -
A +

Topa tapınmanın paraya nasıl çevrileceğinin birer göstergesidir modern çağın acımasız yöneticisi. Aydınların kuşkuyla yaklaşması onları ırgalamaz. Geniş kitlelerin bağımlılığı ve tutkusunu paraya dönüştürme yöntemleri geliştirirler sürekli olarak. Stada seyirci girer ve kasaya para olarak döner. Stada giren her seyirci, fanatikleştirebildikleri her kişi onlar için yürüyen bir dolar demetidir. Acımasızdırlar... Topluma kötülük etmeyi bile göze alırlar, o yürüyen ve sağa sola saldıran dolar demetine umutlar pompalamak uğruna. Bu Çin'de de böyledir, Arjantin veya İsviçre'de de... Türkiye'de neden farklı olsun ki... Bazı entelektüeller bunu sezer ve batıl bulur futbol denen oyunu. Ama entelin satın alınması kolay olduğundan "yönetici" onunla dans etmez. Aslında siyaset futbolu kullanır gibi algılarız ama gerçekte siyaseti kullanan futboldur. İkisi yumurta ve tavuk gibidir. Argentinos Juniors Kulübü, 1 Mayıs günü asılan anarşist solcu liderlerinin anısına kurulmuş. Milan Başkanı Berlusconi, takımının "forza İtalia" sloganıyla ülkenin başına kadar gitmiş, bu sloganı da 1934 ve 1938 dünya kupalarına damgasını vuran faşist lider Mussolini'den apartmıştır. O Mussolini ki Fransa'nın "Colombes"; yani "barışın simgesi olan güvercinin" adını taşıyan stadının soyunma odasına "Ya Zafer, Ya Ölüm" telgrafı çekmiş ve bunu maç öncesinde oyuncularına okutmuştur. Siyaset hep vardı ve hep olacak... Spor da... İnsan sayısı iki olduğundan bu yana birbirlerine yalan söylemeye başladılar ve siyaset doğdu. Sonra da birbirlerine üstünlük sağlamaya çalıştılar ve hep yarıştılar, bu nedenle de spor doğdu. İlk iki insandan bu yana hep vardılar... Hep el eleydiler... Sevgi ihtiyaçları olmayan insani bir duygu olduğundan ve materyalist felsefenin esiri olduklarından; sevgi damarlarında hiç akmadan el ele dolaştılar topun ardından... Ukrayna'da bir anıt anlatmıyor mu, İkinci Dünya Savaşı'nda bir Nazi subayının, cephede başlayacak bir maç öncesinde esirlere karşı oynayacak olan Ari ırkına, "ya kazanırsınız, ya da ölürsünüz" mesajı gönderen ve topun büyüsüne katılıp kendilerini yenen Macar esirleri kurşuna dizdiren zihniyeti... İspanya'nın sesi olduğuna inanılan Real Madrid ortalığı kasıp kavurduğunda takımın marşı, ülkenin marşı olan "Cara al sol"dan fazla çalınmıyor ve sevilmiyor muydu?.. Üstelik siyasi malzemenin en somut örneği olan İspanyol milliyetçiliğinin simgesinin hücum hattında Fransız Kopa, iki Arjantinli Di Stefano ve Rial, önlerinde Uruguaylı Santamaria ve Macar Ferenc Puşkaş oynarken... Bizde Beşiktaş Başkanı'nın daha delikanlıca duruşu, G.Saray Başkanı'nın "Hep tasarruf tam tasarruf" felsefesinden doğan kaynak oluşturma çabasına rağmen, yine de kaybolmayan saha içi başarıları ve F.Bahçe'nin "star mantığı ile yoğrulmuş benmerkezci bir burnu büyüklük" yalnızlığı... Kulüp başkanlığı siyaseti kullanmak ister, siyaset de kulüp başkanı üstünden futbol ahalisini... > S-ÖZ Yaşlanarak değil, yaşanarak tecrübe kazanılır... Zaman; insanları değil, armutları olgunlaştırır... (Peyami Safa) > "Maçın iptali gerek... Çünkü yenildik" Bu da bir star mantığıdır. Kabullenmemektir. Uruguay, milli takımında ilk zenci futbolcu oynatan ülkedir. 1916'da Uruguay Şili'yi 4-0 yener. İsabelino Gradin ve Juan Delgado siyahtır. Üstelik iki golü Gradin atmıştır... Şili heyeti ertesi gün resmi bir müracaat yapar ve "Uruguay takımında iki Afrikalı oynadı" gerekçesiyle maçın iptalini ister. İki oyuncu da aslen köledir... Bu siyasetin topa bulaşması mıdır, yoksa siyaseti kullanarak avantaj sağlamak isteyen futbol yöneticisinin aradığı kılıf mıdır?.. O günden bu güne ne değişti?.. > Katılmıyoruz ama katıldık sayın!.. Kulüpler Birliğine katılmayan F.Bahçe'nin yönetimi aynen şu cümleyi kullandı resmi açıklamasında: "Katılmıyoruz, ama birlik dışında değiliz." Bu ne demektir? Ne pantolon ne etek olan bir elbise, penaltıya baraj kurmak, ne at ne de deve, demek değil midir?.. Minarenin kılıfı değil midir?.. Star mantığının, "seçilmiş yalnızlık, bastırılmış dostluk ve kıstırılmış sevgi" duruşu değil midir?.. Bu "Rabbena hep bana" duasına çıkmış çağdaş acımasız bir yönetim anlayışının tezahürü değil midir?.. > Bu mudur?.. Budur... Dostum Bülent Ünder... Başın sağolsun... Senin futbol bilgin ve bunu takımını sevk ve idare ederken kullanacağın deneyimin seni en iyi yerle buluşturdu. Sen dostumsun... Ali İpek de öyle... Denizli de benim kentim ve takımım zaten. Öyle bir üçlü bir araya geldi ki, tadından yenmez. Doğru zamanda doğru yerde olmak budur.. > POST-İT "Politikada birinin şerbeti diğerinin zehiridir" dersem Kulüpler Birliğini, "Siyaset, insanları istekli olarak yaptıkları işlerden alıkoyma sanatıdır" dersem taraftarları, "Politika, gerçekleri inkâr edip yalan söylemek değil, gerçeklerin istediğiniz yanını gösterebilme becerisidir" dersem satılmış spor yazarlarını, "Gerçek başkanlar kendi toplumu kadar tüm spor toplumunu, politik başkanlar ise gelecek ilk seçimi organize etmeyi düşünür" dersem yıkılması istenen federasyonu yıkmak isteyenleri, "bir politikacının amacı sürekli iktidar olmaktır. Bunun için çalışmaktan sorunları çözmeye vakit bulamaz" dersem istediğinizi düşünebilirsiniz. (Ümit Aktan) > Futbol halkın hak ettiği bir batıl inanç şöleni ise, kitleleri yönlendirenler sinek uçuşundan enerji santralı kurmayı başaran yöneticilerin acımasız politikası olarak hep var olacaktır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.