Penaltıya baraj kuralım beyler

A -
A +

Spor Toto'nun ilk kurulduğu yıllardan bir anıyla ne demek istediğimi daha iyi anlatacağımı sanıyorum. Liglerde Birinci ve İkinci Lig maçları yokken, Toto 3. Lig ve mahalli liglere yüklenmiş, Van Bölgesi'nden Van Erekspor - Vangücü maçı Toto'da yer alıyor. O zamanın koşullarıyla 2 bin 500 lira Spor Toto tarafından isim hakkı olarak ödeniyor. Eski lira hem de. Toto'nun tek şartı var, maçın tamamlanması gerekiyor. 0-0 giden maçın 85. dakikasında maçın hakemi ev sahibi Erekspor aleyhine penaltı çalıyor ve ortalık birbirine giriyor. Yaklaşık 1 saat kadar sonra sahanın içindeki siviller ve görevsizler çıkarılıyor ve orta yuvarlakta hakemle bir toplantı yapılıyor. Ama toplantı sırasında iki tarafın oyuncu ve idarecilerinin elleri hakemin gırtlağında. "- Hocam ne ettinse ettin ama maçı tatil edemezsin. Toto'dan parayı almamız için tamamlanması gerek. Bu penaltıyı da attırırsan buradan sağ çıkamazsın. Kararını değiştirirsen hakemlik hayatın biter. Bul çaresini..." Hakem biraz düşünür ve herkesi memnun edecek kararını açıklar. "- Beyler Vangücü penaltıyı atıyor, Van Erekspor, siz de çizginin bir adım önüne baraj kuruyorsunuz!.." O günden bu güne ne değişti?.. Mesela F.Bahçe'ye bir ceza verildi ki, "öylesine" verilmiş bir ceza. Ya verme, ya da Beşiktaş'ı emsal al ve en az 3 maç ver. Ama bir maç vermek maslahatı idare etmektir. Tam buna ağlaşırken, cuma günü Ankara'da ağlayan Cemal Aydın'a karşı çıkarak nihayet iki kelime konuşan G.Saray, haklıyken haksız oluyordu az daha. Ortalık, "her ihtimale karşı ben bir ağlayayım da neme lâzım ileride işime yarar" zihniyetinden geçilmiyor. Bu penaltıya baraj kurmak değil mi? Nihat Özdemir'in çıkışıyla sergilenen, "önümüzü kesemezler" varyetesi geleceğe gerdan kırmak sayılmaz mı? Anelka ile huzur içinde olmadığı açıkça belli olan Daum neyi kamufle ediyor? Ayrıca kaptan Ümit Özat'ın "güvendiği hakemlerden biri olan" Serdar Tatlı ile bile kazanamadığı Diyarbakırspor maçı, ortada ağlanacak bir şey de bırakmadı. Bu da penaltıya baraj kurmak sayılmaz mı? Can kırıklarına bastım Annen öldü... Kulağıma fısıldanan gerçek, yalın ve çıplak haliyle böyleydi. Ne zaman ki, Regaip Kandili'nde onu toprağa indirdim, aile kabristanında diğer mezarların üzerinden sekerken anladım ki, ben meleğimi kaybetmişim. Can kırıklarına bastım, ama ayağımın acısını hiç hissetmedim. O gün acımı paylaşan Türkiye Gazetesi ve Yeni Şafak'taki dostlar, arayarak destek veren Kanal D ve Star televizyonundaki arkadaşlarım, gönüllü olarak gelip toprağa vermeme yardım eden Salim Gözütok hocam ve yarım asırlık camiden uğurlarken mezarı başında duasını esirgemeyen Cihangir Camii İmamı ve tüm sevdikleri, ben can kırıklarına basarken oradaydı. Benim annem ölmedi, ben meleğimi kaybettim... O nurlu gecede bir tek şey için dua ettim. "Allah'ım, onun gittiğini sandığım yere beni de almayı nasip et bana". Benim meleğim ölürken en azından kalan zamanda neler yapmam gerektiğini bana çok iyi anlattı ve öyle gitti. Nur içinde yat anam... Ebru Şallı 10 gün hapis yattı Şimdi ben böyle bir faks geçsem, gazeteler bunu kullanır mı? Hiç sanmıyorum. Bana kadar ulaşan hapisteki fotoğrafını da versem, acaba o zaman kullanırlar mı? Onu da sanmıyorum. Çünkü ben bu tür haberleri kullandırmanın yollarını bilmiyorum. Aslında biliyorum da yapamam. Oysa, beni bulamadığını söyleyen ve hapse girmem gerektiğini fakslayan Ebru Şallı'nın, magazin basınının atladığı ya da atlattırıldığı, yani kullanmadığı bir nezarethane görüntüsü var elimde. 104. maddeden, yani görüldüğü yerde tutuklanma kararıyla, "Bakırköy Kadın ve Çocuk Tevkif Evi'nde" kokain davasında ifade vermekten kaçtığı için 10 gün hapis yattı. Benim elimdeki çok özel resimde, yanındaki hanımefendinin de Gözde Tan olduğunu belirttiler. Bu konuda söyleyeceklerimi, "beni her nasılsa bulabilen!.." Kanal D televizyonunda perşembe akşamı "Canlı Canlı" adlı magazin programında anlattım. Şayet saatini satın alıp söylediklerimin yayınlanmasına engel olmazlarsa... Fransa Ligi Kanal A'da Pazar akşamı Ferenc Puskas'ın onuruna bir kaç yıl sonra tekrar televizyonda maç anlattım. Üstelik Real Madrid'in yıldızlarını anlatmaya çalıştım. Dilim ağzımın içinde dolandı durdu. Şimdi Fransa Ligi'ni, yani Avrupa'nın en elektrikli ligini alan Kanal A'da galiba bana da maçlar düşecek. Bir veya iki maç bekleyin, ısınırım. Mâlum sezon başı hazırlığı yapmadan sezona girmiş yaşlı futbolcu gibiyim!.. Gole bah!.. Gole değil, golden sonrasına baktığınız zaman bir golden çok fazlasını görürsünüz. Gole sevinme şekli geleceğin parmak izlerini taşır. Kulübesiyle bütünleşen golün sahibi de başarının ayak izlerini gösterir. F.Bahçe golü attığında gariban reklam panolarını tekmeliyor. Yani bir şeyler aksıyor. G.Saray'ın golünden sonra kulübeyle ve hocasıyla kenetlenen sporcuları gördüğünüz fotoğrafı iyi okursanız, golde, golden fazlasını bulursunuz. Beşiktaş da bu yola çok yakın. Trabzonspor da bu yola girecek. Ama F.Bahçe'nin sıkıntısı sahada oynanan oyundan çok, o oyunu planlayan kulübede ve o kulübeyi oluşturan yönetimde yatıyor. S-ÖZ Selçuk Dereli, Ankaragücü-G.Saray maçında taraf tutmadı ama çanak tuttu. (Hasan Sarıçiçek) POST-İT İnşallah bizim seyirci daha başlamadan bağrına bastığı Ailton'u zıvanadan çıkarıp, yeni Pascal Nouma yapmaz. Ailton'la yakınlaşmaya çalış. (Rıza Çalımbay)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.