Portekiz hocayı dinlemedi

Ya Scolari kendi kimliğine ters düşen bir saldırı planlamıştı, ya da takım soyunma odasında onu susturmuş kendi bildiğini tepeden tırnağa aşkla oynuyordu. Bana ikincisi daha mantıklı geliyor. İspanya masaya koz olarak evsahibi Portekiz'in mutlak kazanmak isteğini koymuştu. Bunun için arkayı açarak geleceğini umuyordu. Seyircinin de verdiği gazla Portekiz'in gücünün kontrolsüzleşeceğini ve böylece maçta bir kırılma noktası yakalayacağını hesaplamıştı. Portekiz'in Scolari'ye "Sen karışma hoca" demesi ve İspanya'nın temkinli planlaması maça bir denge getirmedi. Tam tersine Çek-Hollanda maçı dahil, hatta Fransa-İngiltere de diyebilirim şu ana kadarki en muhteşem maçı izledim. Galiba uyarılarım kabul gördü ve Mazlum bu garip kulu düşünmeye başladı. İlk yarı biterken iki kalede de izlediğimiz muhteşem pozisyonlara noktayı iki harika genç yetenek koyuyordu. Fernando Torres ile Ronaldo ilk yarı biterken aynı dakikada birbirinin aynısı iki kafa golünü içeri sokamadı. İkinci yarıda Pauleta'nın hiçbir şey üretmeyen seyyar hareketliliği yerine Nuno Gomes'in daha kaleye dönük ve "içeri dürtebilen" tavrı umut oldu Portekiz için. Evsahibinin ilk günden beri çok şey beklediği Couto ve Rui Costa çoktan emekli olmuşlardı ama büyük Figo da üçüncü defa "nafile" top oynadı. Bir Brezilyalı Portekiz'in başına Avrupa'yı yıkacakken Nuno Gomes İspanya'yı yaktı ve yıktı. Portekiz golü bulduktan sonra çok akıllı bir şey yaptı. Ama eminim ki, bunu da Scolari yapmadı!.. Ronaldo ve Deco ile oyunu İspanyol defansının sol tarafına ve rakibin "bıngıldağını" oluşturan Puyol'un üstüne yıkıp delirttiler adamı. Turnuvanın en muhteşem maçı tarihi bir olayın ikinci bir defa daha olmasına izin vermedi. Evsahibi turnuvaya devam etti... Hatırlayacaksınız, ilk ve son defa turnuva dışında kalan evsahibi Belçika'ydı ve herkesin unuttuğu şey Belçika'yı evinde seyirci yapan Türkiye ve Hakan Şükür'dü.