Kimse memnun değil, kimse tabeladaki yerinden hoşnut değil. Her takımın bir derdi ve uygulandığını düşündüğü bir senaryosu var. Herkes kendi üzerinde oyunlar oynandığını düşünüyor. İşin tuhafı; ben de öyle düşünmeye başladım..
Genel kanı ligin kurcalandığı yönünde..
En önde olanların bile kendilerine karşı oyunlar oynandığı, kimlerin kollanıp kimlerin önüne taşlar döşendiği konusunda sunabileceği müthiş hikâyeler var..
Eğilim; komplo teorileri üzerine geliştikçe gelişiyor ve daha bu işin martı var, nisanı ve hatta mayısı var; ama kupaların çoktan paylaşıldığı yönünde rivayetler bir hayli muhtelif..
Maç sonuçlarının, verilen ve verilmeyen penaltıların, kalkan ve kalkmayan bayrakların hesabı ortaya dökülüyor ve bazı gerçeklere de dudak bükerek bakmak mümkün değil gibi..
Şampiyonluk emeğini federasyon başkanının alacağına bağlayanlarla, kendi hatalarını görmeyip sürekli rakip maçların hataları ile meşgul olanların arasında sonunu getirmeye çalışıyoruz lig ve kupa maceralarının arasında..
Cuma Beşiktaş yeniliyor, teorilerin tümü Başakşehir üstüne olgunlaşıyor. Ardından Fenerbahçe takılıyor yine dönüyoruz Beşiktaş komplolarına..
Ardından Başakşehir’i dörtlüyorlar, bir anda yeni komplo teorilerimiz olgunlaşıyor..
Başımız dönüyor o arada..
Türbülansın doruklarında dolaşıyoruz..
Sonra 9 puanlık maça çıkıyor ve Galatasaray’da perişan..
Ya komplo teorileri havada kalıyor, ya da birbirini kovalıyor..
ATAMALAR KURCALANMALI..
Bir hakemin iki seçeneği olur..
Bir kararı vermek ya da vermemek..
Bir de ona o kararı verdirecek bir yardımcısı olur ki; iş orada arıza verir..
Bir maçın yanlışının içinden maç sonrası hakemi ötenaziye zorlamak artık demode oldu, önemli olan o maç başlamadan önce dengeli olmayan, adil olmayan ve hatta kasıtlı olduğuna herkesi inandırabileceğiniz atamayı bulup çıkarmak önemli bu saatten sonra..
Bir bakıyorsunuz aynı yardımcı aynı takımın 6 maçında var..
Bir bakıyorsunuz bir hakem üç maç macerasıyla yukarıyı dizayn etmiş bile..
Öyle olmasa bile artık öyle olduğuna inanmamak için hiçbir neden kalmıyor ortada..
Özetle..
Maç öncesi ‘bu atama yanlış’ diyenden başkasına, hele hele maçtan sonra ‘bu atama yanlıştı’ diyene asla inanmamak ve destek vermemek lazım..
Hele bir de; hataları apaçık görünenlerin ne kadar erken tekrar maç aldıklarını izlemek gerekiyor..
Ya da öngörülen sonucu sağlayamadığı için bir kenara atılanları takibe almak gerekiyor..
Muhabbet adaleti
Bazı takımlara ‘daha muhabbetli’ bakıldığını düşünenlerin sayısı artıyor..
Bazı takımların ise ‘bağzı takımlar’ durumunda oldukları hissi de yaygınlaşıyor..
Sesi çok çıkana bir ‘sus bakalım’ maçı bulunuyor, sesi çıkmayanlar ya da çıkardığı sesi duyuramayanlara ise ‘otur oturduğun yerde’ denilerek paspas edilmeye devam ediliyor..
Bu durumda muhabbetini adaletli dağıtamayan bir federasyon ve bir hakem kurulu ile mayısı zor buluruz gibime geliyor..
Çünkü ceza veremiyoruz, verirken adil olamıyoruz, uygularken eyyam yapıyoruz..
Ceza dağıtımındaki eyyamı gören hakem yapısı düdüğünü çalarken neden eyyamdan esirgesin kendini..
O da bir hafta sonra kazanacağı maç başınasının peşinde, tıpkı 95 dakika onu kandırmaya çalışan 2,5 milyon avroluk oyuncu ve devre arasında onu hırpalayıp hakaret etmeye gelen iş adamı bir başkan gibi..
POST-İT
Son darbeyi vurması gerekirken, son darbeyi yiyen Galatasaray oluyor..
Aleyhine haksız penaltı verilen Fenerbahçe ile golü geçersiz kılınan Galatasaray dışında hakemden yakınacak bir takım da yok ortada..
O zaman..
Haksızlık kime ve ne kadar?..
Bulun karayı alın parayı..
S-ÖZ: Söz sizin ağzınızda olduğu sürece, sizin esirinizdir.
Söz ağzınızdan çıktıktan sonra, siz onun esiri olursunuz.