Böyle bir maçın teknik değerlendirmesine girmek teknik direktörlerin bile harcı olmamalı. Duygusal tarafı ağır basan muhteşem bir futbol şöleniydi. Gözlerimizin ve gönlümüzün pasını sildiler. İngiltere, Eriksson sayesinde klasik ada futbolunun dışında iyi bir Avrupa takımı gibi savunma ve hücum yapabildiğini kanıtladı. Rakibine oranla biraz daha mekanikti. Portekiz ise daha duygulu ve daha romantik bir futbol oynadı. Golleri getiren hatalar zaten duygularına yenik düşen oyuncuların eseriydi. Costinha'nın bir hatası Owen'ı golle buluştururken tarihi bir gece yaşayacağımız belli olmuştu. Ben Maniche'ye hayran olduğumu keşfettiğim anda İngiltere de maça ortak oldu. İkinci yarıda Mozambikli Eusebio ruhuyla saldıran Portekiz gol buldu ve ardından gol yedi. 90 dakikası ve uzatmaları unutulmaz bir futbol gecesinin aydınlığı gibi geldi bize. Maç aslında "imaj soytarısı" Beckham'la Figo arasında Real Madrid'den beri süren bir iç çekişmenin göstergesini sundu. Beckham, Zidane'a paçavra olmuştu. Dün de penaltılar sonrasında bavulunu toplayıp gitmesine sevindiğimi söyleyebilirim. O Victoria'nın koynuna giderken Figo "Victory" işareti yapıyordu. Öte yandan Cristiano Ronaldo ile Rooney arasındaki gençlik ve kariyer yarışını erken pes eden İngiliz kaybederken, onu utanmadan Pele'yle kıyaslayanlar şöyle bir düşünmüşlerdir, diye düşünüyorum. Bir başka romantik gerçek de, Yunanistan maçında duvardan duvara vurulan Scolari'nin bir anda kahramanlık mertebesine yükselmesidir. Kaçan bir penaltı onu "rezil olmaktan vezir olmaya" taşımıştır. İşin ilginç yanı; yoluna tökezleyerek de olsa yürümeye devam eden Portekiz'i ve hocası Scolari'yi yenebilen tek takımın Yunanistan olmasıdır. Demek ki o maç bir iş kazasıymış...