Futbolun en üstünde dolaşmak istiyorsanız, mutlaka sekerek yürümelisiniz. Çünkü bir pisliğe basmanız mümkün. O kadar kötü kokular geliyor ki, öbek öbek pisliğin arasında mutlaka atlaya zıplaya yürümek zorundasınız. Şikeler, yetmeyen kanaatler, büyük denilenlerin gücü ve "milletvekillerinden öte" dokunulamazlığı, hakemlerin dedikodu ve gammazlık durumundaki "benden sonra tufan" aymazlığı birikti ve taştı. Bardaktan taşan damlaya bakarsanız durum "muhammen" sayılabilir. Ancak, bardağın bulanık suyla dolu olduğunu görürseniz, "ehven-i şer" denilen durumu "şer-i" hükümlerin bile caydıramayacağını söylemek mümkündür. Almanya'ya gidemeyeceğiz... Ama "kirli" gitmeyi deneyenlerle hiç gitmemeye, Almanlar gibi "temizlenmeye" öncelik vermemiz gerektiğine inanıyorum. Ev sahibi bile "temizlenmeden yapmayalım" diyor, ama bizimkiler "gidelim sonra temizleriz" diyor. Diyebiliyor!.. Bir odaya tıktıkları Cafer'i, İsmet'i, müdür ile çaycıyı yarı tehditle susturdular ve başlarını kuma gömdüler. BAKANDAKİ YÜREK!.. Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in yüreğine sağlık. Komisyon kurdu ve kararlı görünüyor dibine kadar gitmeye. Şike istihbarat teşkilatı "havanda su dövmek" ile yetinmezse sonuç alınır. Zaten son 5 yılın kirliliği için seçilen "araştırma konusu maçlar" bu kararlılığın ipuçlarını veriyor bana. Gerçi 15 maçı "gözaltına" aldık. O maçları oynayanları ve oynatanları henüz değil. Ancak bu da "bir şey"... Yeter ki "bakanı bile" aşmasın!.. Çünkü bu ülkede vali de, garnizon komutanı da, gazete ve televizyon sahibi de, başyazarların hepsi de "taraftar" kitlenin karşısına geçmekten hep çekinmişlerdir. Zaten teşkilatın baş harfleri "Ş.İ.T" oluyor. Biraz uzatarak okursanız, "Sheet" gibi oluyor. Türkçesi'ni yazmama ne benim, ne de gazetemin edebi müsait. GENEL MÜDÜRDEKİ KÜREK!.. Gençlik Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay da çok kararlı. En azından 5 yıla yayılacak ve hemen uygulamasına geçilecek "güvenlikçi" sıkıntısını çözmek için hamlesini yaptı. Pisliğin bir kısmına da "kürekle" girişiyor. Stadlardan polis çekilecek, güvenliği profesyonel ve bu konuda eğitimli elemanlar üstlenecek. Bu bir tavsiye değil, emir olarak yansıdı bana. Bu doğru ve güzel işte... Öyle kahveden toplama, hepsi birer taraftar olan, "para verip maça gitmek yerine", tam tersine "maça gidip üstüne de para almak" lüksüne sahip, koridorda ve hatta kale arkasında adam dövmeye meyilli "güvenlikçilerden" değil, profesyonel elemanlardan oluşacak bu güruh. Tıpkı Avrupa gibi... Burada, "sabun beklemek" değil; bizlere düşen "burası da kirli" diyerek, temizlemeye kararlı insanlara doğru yerleri göstermektir. Oto kontroldür gerekli olan... Aynaya bakmaktır... Pislikle yüzleşmektir... Temizlemeye ilk defa bu kadar kararlı görünen yöneticilere sabun, deterjan, ne bulursak yardıma koşmalıyız. Fatih Karaca'nın "üstünde bulunduğu kurulun" tavrını açıklayıp, "eve tıkılmış kifayetsiz muhterisler" programlarını denetlemek istediğinde, ona saldırı yapmayı özgürlük sayanların medyası bunu yapabilir mi dersiniz? Bence yapamaz... Çünkü hemen her büyük TV'nin bu tarz bir programı ve onu savunan gazetesi var. Çünkü spor teşkilatı, maalesef "genel medyadan" daha kirli değil!.. İşin yok muydu Serhat!.. Milli Takım ay sonunda kampa girecek. Kapıda Can Çobanoğlu futbolcuları karşılayacak, odalarına yerleştirecek. Sonra ilk kahveyi, Ersun Yanal ile saat 11.00'de içeceklerini deklare edecek. 11.00'de hoca içeri girecek... Salonda oturmakta olan Emre - ki mâlûm Ankaragücü maçında sedyelik olmuştu - ve Okan'la - ki mâlûm Ankaragücü maçında oyundan atılmıştı - göz göze gelecek. Maçın önemini, onur meselesini, gruptan çıkabilmenin şerefli kazançlarını anlatacak. Onlar da dinleyecek!.. Ersun Yanal ideal grup lideri olarak bu arkadaşları "sevk ve idare edecek..." "Grup dinamiği" oluşturacak!.. Onlar da ona inanacak!.. Ve o çocuklar, zamanında kendilerine karşı "teşvik edilmiş" hocanın, yanlarında ve arkalarında olduğunu düşünüp iki misli oynayacak ha?.. Sırası mıydı Serhat?!. Senin neyine gerek haber oluşturmak ve yapmak, yaptığın haberin peşine takılmak, değirmenlere saldırmak ve "bir Yunan gibi" Türk futbolunun tekerine çomak sokmak?.. Ne güzel, pisliğin içinde yuvarlanıp gidiyorduk işte!.. Korka korka!.. Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi 3. sınıfında Radyo-Televizyon bölümü öğrencilerine "canlı yayın dinamikleri" ana başlığında radyo yayıncılığının ilke ve prensiplerini öğretiyorum. Bu okulun radyosunda perşembe günleri 15.00-16.00 arası canlı yayın yapıyorum. İki üniversitede daha görev yapıyorum. Pazartesi akşamları 22.00'de büyütmeye çalıştığımız KANAL A bünyesinde SPORVİZYON adlı programda 60 dakika canlı yayındayım. En önemlisi bu gazetede yazıyorum. Bir de "başıma bir şeyler gelir" diye korka korka kitap yazıyorum. Başıma it - uğursuz ve rahatı kaçan prototipler nedeniyle bir şeyler de gelmiyor değil.. Ünsal Balık!.. Yalova Vapur İskelesi'nde balık yemeniz gerek. Yolunuz düşmüyorsa bile düşürün ve şehir hatları ile deniz otobüsü iskelesinin hemen içinde bulunan Ünsal Balık denilen yere bir gidin. Tertemiz balık çorbası, muhteşem ayarda kızarmış balık ve harika bir salata. Servis kaliteli, ilgi muazzam. 2 kişi 10 milyon. Çatlasanız 20 diyelim.. Tadı damağınızda kalır da, vapur saati niye bu kadar erken diye hayıflanırsınız. Balık şahane, kazık yememek garantili üstelik. İbrahim Yattara Bu Yattara denilen adam var ya, çalım falan atmıyor, adamın içinden geçiyor sanki. Benim, onu seyrederken içimden geçenler onun da içinden geçiyor ve rakibinin sağı, solu, yanı demeden içinden geçip gidiyor. Bağırsak düğümlemekten, her türlü skolyoz ve bel kemiği arızalarından, tüm bel fıtıklarından Yattara sorumludur. Bu adam, boş alan bulduğunda maçı cinler basıyor, onun kanadında iyi saatte olsunlar oynamaya başlıyor. Periler, onun kanadında oynaşıp, skor tabelasına hurafeleri karıştırıyor. Topla buluştuğunda rakip defansa nifak sokuyor bu sarışın siyah adam...