Yap-boz gibi sahaya sürülen bir takımın kimyasının sağlıklı olması nasıl mümkün değilse, geleceğinden kuşku duymamak da o denli mümkündür.
Göreve başladığından beri İtalyan teknik adam iki kez aynı takımı sahaya sürmedi ve bunun uyumsuzluğu artık puan cetvelini çoktan aşıp yerine 'tribün huzursuzluğu' vaziyetine getirmiş.
Rakip hoca Okan Buruk desteğinin milyonda birinin kendi hocasına gösterilmemesi de maçın bir başka garabetiydi...
Kıraathane diliyle 'dakka bir gol bir...'
Zülküf daha bir top bile ellememişken oluveriyor iki...
Sonrası ise vitesi ufaltan Galatasaray'ın kovalanan değil, kovalayan oyun tarzı ve rakibe teslim olan bir orta saha...
İkinci yarının genel görüntüsü, rakip biraz okkalı olabilse gollere ve hatta puanlara ortak olabilecek; şeklindeydi.
Çok top kaybeden ve önde hiç top tutamayan Galatasaray'ın Juventus maçını düşünerek fren yaptığına inananlardan değilim.
Orta alanda top yapabilme üstünlüğünün rakibe bu kadar kolay bırakılması, salı gecesinin alarm zilleridir.
Öndeki baskıyı unutmuş bir takıma dönüşen bu 'yeni Galatasaray'ın' genele sevimsiz geldiği apaçık ortadadır...
Özetle; Galatasaray bir an önce devre arasını bulmaya çalışan bir takım durumuna düşmüştür. Farkın 9 puanda kalabilmesine şükrettiğini deklare eden başkanı sayesinde son iki yılın şampiyonu 'açıkta bırakılmış kola' gibi ne hazma yarar, ne de susuzluğu gidermeye...
Gökhan Zan, her yerde hazır ve hep hazır..
KIRILMA ANI