Sanal âlemin kurnazlığı!...
1 Ağustos 2012 01:00
Tivit, feysbuk, hesap, dürtme, beğenme, bilemediğini; gugul efendinin hafıza ka-pasitesine emanet edip öğrenme ve sonunda çocukluğumuzun kulaktan kulağa oyunu gibi çıkışı ile hiç ilgisi olmayan finalin haberleşip yayılması. Günümüzün kolaycı haberciliğidir bu...
Benim ne tivitim var ne de feysbukum...
Ama maşallah bu ikisinin de benim hakkımda bilgisi ve daha önemlisi "fikri" var ve yalan yanlış her sorulana da bir cevabı...
Benim adıma konuşuyor sanal alem...
Hadi beni bırakın...
Hatırı sayılır birçok ünlünün adına da konuşuyor ve onlar yarım yamalak tercümelerle haber olabiliyor.
Magazin ve spor alemi oralardan besleniyor artık, çünkü atış serbest oralarda.
Tivitinden ırkçılık kokusu yayılıyor ve sporcular olimpiyat dışında bile kalabiliyor.
Dedikodu oralarda...
Saldırı oralarda...
Savunmasız birine vurmak da oralarda...
Bir tivit atmak, karakterlerin karanlığa bağırıp, birilerinin tesadüfen duymasını beklediği yerler değil midir?..
Oralarda nice iyi fikirli insanlar var ki takipçisi azdır ve paylaştıkları da karanlıkta kalır, fazla gören, okuyan ve bilen olmaz...
Ama öyle ünlü insanlar da vardır ki, sadece isminden dolayı takipçisi on binlerce, yüz binlercedir de doğru dürüst fikri de, zikri de yoktur...
Olimpiyat bizim unuttuğumuz bir kelimeyi vurgular her seferinde...
Respect: Saygı...
Hem de her konuda...
BİR BİLGE DEMİŞ BUNU
"Disce quasi semper victurus, vive quasi cras moriturus..."
Türkçesi ise şöyle:
"Hep yaşayacakmış gibi öğren, yarın ölecekmiş gibi de yaşa..."
Benim kuyruğuna taktığım yorum ise şöyle:
"Yaşama zenginlik katabilmek için değeri yüksek soruları biriktir ki, zamanı gelip bozdurunca deneyim olarak hesabına yatsın..."
Bir oyuncu bir taraftara tivit atıp, feysbukundan henüz tanıştığı kulübüne yıllardır hayran olduğunu belirttiğinde, tivit hesabından transfer piyasası oluşturmak amacıyla hır çıkardığında filan hep geri durmak geliyor içimden...
Namert işi geliyor bana...
Kendisiyle konuşulmadıktan sonra her sanal alem mesajının haber olmasını reddediyorum...
POST-İT
Bu haftanın şiiri: Şükür etmedikten sonra, Dünya'ları yesen ne fayda. Şükür'le başladıktan sonra, Bir kuru ekmek değmez mi dünyalara!.
Olimpiyat ve TRT
Olimpiyatlara Avrupa Şampiyonası'ndan daha iyi hazırlanan ve bizlere aktaran TRT, bu konudaki deneyimini naklen yayınlara fazlasıyla yansıtıyor.
Avrupa Şampiyonası'nda; Levent Özçelik ve Yalçın Çetin'in kalitesi, merkez yayınlarda yeteri kadar desteklenememişti.
Olimpiyatlarda ise Levent Özçelik'in aksiyon içeren anlatımları, Eurosport'un bilgi donanımından öteye geçemeyen yayınlarını geride bırakarak önemli bir silaha dönüştü.
Eurosport anlatımı buram buram "simültane çeviri" kokuyor, ruhu yok...
Levent ise inanılmaz bir form tuttu...
Cüneyt Kıran'dan bisiklet, Özçelik'ten yüzme doyumsuzdu...
Bu meslekte en verimli dönem birkaç dünya kupası ve birkaç olimpiyat anlatımından sonra gerçekleşir.
Levent Özçelik kardeşim bu konuda kariyerinin en üst noktasına ulaştı ve yayın kalitesine muhteşem bir katkı yapıyor...
S-ÖZ:
"Fırtınalar bile iyi gelebilir bir insana... Teknesini biraz yıpratır ama güvertesinde hiç pislik kalmaz..."
İstanbul'u Halep'e çevirmemizin üstünden iki ay bile geçmeden Anadolu'nun huzur kenti Erzurum'u yerle bir etmek üzereyiz.. Malum derbi orada... Allah korusun orayı...