Sarayda köy düğünü

A -
A +

Bugün sizlere "bir köy düğünü masalı" anlatacağım. Olayın "gerçek kişilerle" hiçbir alakası yoktur. Hikayemiz tamamen hayal mahsulüdür. Kız ile oğlanın birbirini sevip beğenmesi ve hayatlarını birleştirmesi ile hayatında kimseyle birleşememiş birilerinin rast geldiği bir hikayedir. Adı üstünde "hikayedir" sadece. Her masalda olduğu gibi kötü krallar ile iyi krallar, büyücüler ve cadılar, canavarlar ile birer adet de iyi kalpli prens ve prenses vardır. Wolfgang Amadeus Mozart yazmıştı "Saraydan kız kaçırma" adlı muhteşem operasını ve içine de unutulmaz "Türk Marşı" bölümünü yerleştirmişti. Fonda onu dinlerken okuyun beni... Prens ülkesinin sevilen, zaman zaman acımasız da olsa genelde adaletli bir prensiymiş ve günün birinde komşu ülkenin dünyalar güzeli prensesine aşık olmuş. Prensin babası acımasız kral razı olmuş ve sarayda halkın gelemeyeceği ama tüm "asillerin" davetli olduğu bir düğün hazırlığı başlamış. Düğünden iki gün önce komşu ülkelerden biriyle kendi topraklarında bir savaşa girişen prens, üstelik savaş bitmek üzereyken az daha ölüyormuş ama yaralı olarak kurtulmuş. Allah sevdiğine bağışlamış... Pire berber deve tellal iken; prensesle oturmuşlar davetli listesinin başına ve kimseyi kırmadan her türlü "kaprisli aristokrat" için yerleri ayarlamaya çalışmışlar. Prens: Orası olmaz. Onunla bu yan yana oturamaz... Prenses yeniden düzenlemiş masaların düzeneğini. Prens: Yok yok. Böyle de olamaz. Çünkü bu da şunu hiç sevmez... Prenses tekrar baştan başlamış. Prens: Bak tatlım. Sen bunları bilmezsin. Şunlarla şunlar küs. Bu da şunu hiç sevmez. Prenses son hamlesini de yapmış. Prens: Bak bu da olmadı sevgilim. Bu hiç geçinemez şunlarla. İstemez bir araya gelmeyi. Prenses attı mı kağıtları elinden, "Sen futbolcu musun, yoksa kadınlar hamamında tellak mı?" dedi mi; bilemiyoruz çünkü tarihçiler yazmıyor. Kayıtlarda yok. Ama muhtemeldir ki buna benzer bir şeyler söylemiştir. Oğlanın babası sert ve acımasız hükümdar sonra demiş ki: "Ben o gelmesin demedim, O gelirse ben gelmem dedim..." Yani meseleye açıklık getirmiş!.. "Bayramdaki özür kabul edilir, düğün de bir bayramdır" şeklinde o ülkede geçerli olan bir adeti görmezden gelmiş Yıldırımlar yağdıran hükümdar. Şen'lik coşkusunu boğazlarına düğümlemiş gençlerin. Düğün başlamış sarayda. Sarayın asalet kokması gereken düğünü bir anda NÖRİ GANTAR ailesinin düğününe dönüvermiş. Yıllardır savaş halinde oldukları bir başka komşu ülkenin "baş şövalye" unvanına sahip temsilcisi ile "gaddar gladyatörü" dışında kimse gelmemiş, çünkü bir önceki düğünden küs olduklarını bir fermanla duyurmuşlar. Halay çekilirken havaya silahlar sıkıldığını kayıtlar yazmıyor... Allah tamamına erdirsin ey kaleci prens... Kralının oturduğu kale sana emanet... Söz teneke, sükut altın... - "İyi takım kötü oynarken de kazanır. Biz de öyle yaptık bu maçta..." Yahu, kötü oynarken bile iyi bir şey yaptın ki kazanabildin. - "Uyum süreci yaşıyor. Bunu aşarsa çok iyi oynar..." Yahu, 6 milyon euro filan uyum sürecini aşabilmek için yeterli bir miktar sayılmaz mı? Neyin uyum süreci. Oynadığın alan yine 7 dönüm. Düdük sesi aynı. Biraz daha çabuk aşalım şu "uyum" süreçlerini... - "Hafta içi idmanlar çok iyiydi. Farklı kazanırız sanmıştım bu maçı." Yahu, idmanlar iyiydi ama karşında rakip yoktu. Düdük çalan da yoktu. Maçtaki rakibin de hafta içinde çok iyi geçen idmanlar yapmış olamaz mı?.. - "Yoğun bir trafiğe girdik.." Yahu, İngiltere deki trafiği bir görsen dudağın uçuklar. Ayrıca Beşiktaş ve Bursaspor'dan başka kimse trafikten söz edemez... - "Bu maç çok gollü geçer. Üst olur..." Yahu, nereden biliyorsun iki topu karşı karşıya atamayacağını golcünün ve diğer ikisinin direkten dönmeyeceğini. Maçı daha önce seyretmiş miydin yoksa?.." Zaten "salata barı" deyince elde bir marul demetiyle oynanan folklor oyunu anlıyorum, "artık önümüze bakıyoruz" diyenlerin de utançtan dolayı başları önde ve yere eğik sanıyorum. "Düz koşulara başlamak" benim için yere çizilen bir şerit üstünde koşmak demek oluyor. "Her şey dahil" ise... Mümkün değil... Bobogül'ün suçu ne? Herhalde önceden Bihter idi, herkes Adnan beyin intikamına soyundu... Sezon başında 7 takıma göndermişiz. Üç ayrı Rus takımına transfer etmişiz. Bir önceki sezon ortasından beri ya kiralık gönderiyoruz ya da satıyoruz. Bobogül ise ikişer ikişer atıyor. Son dakikada atıyor, ezeli rakiplerini dağıtıyor. İki ayakla da, kafayla da ve her takıma atabiliyor. Herkes Behlül ama Fatmagül Bihter değil ki artık... Bobogül'ü rahat bırakalım lütfen... Metin Oktay gecesi Dün gece Doğan Hasol'un Fulya'daki işyerinin muhteşem salonunda harika bir gece düzenlendi ve Metin Oktay'ı andık. Bir efsane, bir kral öldü zannediliyormuş meğer... Art niyetsiz, harika bir hazırlık ile andık. Onunla yolu kesişen, ona birkaç orta yapmış olan, ya da onunla rakip olmuş ve hayatta olan çok önemli isimler vardı orada. Hayri Kozak önderliğinde hepimizin bir ucundan tutarak düzenlediği gece hatıra filmi, panelistleri, sergisiyle çok duygusal anlar yaşandı. Liseli-lisesiz, genç-yaşlı, muhalefet-iktidar falan yoktu orada. Buram buram Metin Oktay kimliği vardı. Biz koca koca adamlar amatör duygularla ve nasıl bir heyecanla hazırlandık anlatamam. Herhalde İsmet Tongo kardeşim de o nedenle anlamamıştır zaten... POST-İT: Acaba bir gün... Tabeladan zevk almak yerine oynanan oyundan zevk almaya başlama ihtimalimiz nedir?.. Tabela "bol gollü galibiyet" yazarken "bizimkiler iyi değildi" demeyi, ya da tabela hoş olmayan sayılarla dururken orada "bizimkiler ellerinden geleni yaptı ama" deme şansımız yüzde kaçtır?.. S-ÖZ "Şiddet asla kalıcı bir umut getirmez. Olsa olsa umudu geciktirir..." Thomas Rossi Bu nasıl bir lig ve futbol anlayışıdır ki, bir taraftar gurubu takımın başını yedi bir maçta sahaya attığı bir kol saati ile ve ardından da başkanının beynini yedi. Şifalar olsun İbrahim Kızıl'a...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.