Saygı sayana terbiye alana...

A -
A +
Bıraktık ayağının dışıyla nasıl top attığını birinin, ötekinin nasıl hücumda ve savunmada da oynayabildiğini. Bıraktık tekmeye kafa sokup sokmadığı ile yüksek toplardaki üstünlüklerini. Çoktan bıraktık sözleşme farklılıkları ile arkadaşlarına ve takımlarına uyumlarını ve gurbetçi mi yabancı mı sorusunu. Bütün futbol aleminde "kim daha adam" sorusunu kurcalamaya başladık. İşin ilginç tarafı, adamlıkları masaya yatıranların kendi adamlık sorunlarını kimseye kurcalattırmamaları... Alemin futbol döngüsünü çok kısır buluyorum ama 35 yıldır kendime başka bir iş bulamıyorum. Kısır kısır dönüp duruyorum bu kısır döngünün içinde... İspanya maçlarını geçiyorum ve bakıyorum ki "adamlık uzmanları" bırakıyor oyunu; elindeki kısıtlı imkanları veya kalecisinin "halde karpuza atlar gibi" hamlesini görmezden gelip birisinin adamlığını sorguluyor ve daha ileriye gidip "adam olmadığını" iddia eden centilmenlikten uzak eleştirilerini okutuyor bana. Bu çok teknik ve bilimsel olayın içindeki insan gurubunu "sevk ve idare etmenin" ne demek olduğunu idrak etmekten uzak eleştirilerin, "niye bu oynadı" ile "niye şu oynamadı" arasında kısır kısır tur attığını görüyor ve soğuyorum yaptığımız işten. Sadık Söztutan'ın dilinde tüy bitti beni motive edecek diye... "Hep böyle gitmeyecek" ile "yakında düzelecek merak etme" arasında götürüp getiriyor beni. Adam yoruldu ve ben bıktım kısırlıktan. Doğurmayan, sonunda asla doğum olmayan doğum sancılarından bıktım... Maç biter bitmez; onlarca kadro şablonu üzerine kafa yürütülmesine alışmış, oyun taktiği üretme yüzsüzlüklerine nasır bağlamıştım ama bazı "adamların" bazı "adamlar" tarafından "adamlık terazisine oturtulmalarına" tahammül demez olmuştum. Önlerinde el bağlansın isteyenler alışmışlar önlerinde el bağlanmasına, aranıp danışılmasına, kendilerini bir halt zannettirme görüşmelerine ve öyle olmayanı yadırgar olmuşlar. Bundan da bıkmışım... Beşiktaş'ın başarısındaki en büyük ve belki de tek etken ne?.. "Ümraniye'yi Mustafa Denizli'ye bıraktık" lafı değil mi?.. Eeee?.. Bırakamıyorlar Florya'yı Bülent Korkmaz'a... Bırakamıyorlar Fatih Terim'e Milli Takım kampını... Galatasaray Müzesi diye bir yer var. Orası kutsal bir mekandır. Bir gün o müzeye Hagi'nin son profesyonel maçının forması girebilir. Hakan Şükür'ün bir sevinç resmi de. Oraya Ergun Ercins'in siyah-beyaz bir posteri de asılabilir Bülent Ünder'in jübilesinden bir anı da konabilir. Ama orada Kadri Aytaç bir nedenle olamıyor. Tıpkı Emre Belözoğlu'nun asla olamayacağı gibi... Bu tip değerler diğer kulüplerde de var mutlaka. Orası da öyle bir yer işte... Ne demek isteğimi anlayabilenlerden değil, anlamak istemeyenlerle, anlayacak bilince sahip olamayanlardan bıkmışım demek istiyorum. O müzeye Bülent Korkmaz'ın resmi de, çamurlu ayakkabısı da, onlarca kupa kaldırışından bir posteri de, omzu sarılı Avrupa kupası maçının sargı bezi de girer. Peki... Oraya konacak bir Lincoln anısı söyleyebilir misiniz bana?.. Mesele adamlıksa, adam olanın yeri vardır orada... Bülent Korkmaz bu kulübün "müzelik" eserlerinden birisidir. Lincoln ise "mezarlık" süsüdür bu camianın... Bu müzenin etrafı Lincoln mezarlıklarıyla doludur... Artık 38'lik olan Hakan Şükür hiçbir gün bir barda yakalanmadı. Yakalansaydı da, "yanlış görmüşler, ben değildim" demezdi. Çünkü adamdır. Onun yerine oturtulmaya çalışılan Batuhan daha 17'sinde bardaki hovardalığında enselendi ve yüreksiz star bir de üstüne inkar etti bunu. Korkak... Şimdi sorarım size... Kim daha adam? Kariyer planlamasını doğru yapan Hakan Şükür mü, Batuhan Karadeniz mi?.. Fatih Terim mi yoksa?.. Bülent Korkmaz mı, Cassio Lincoln mü?.. Mustafa Denizli mi yoksa?.. Polis mi, yoksa Çarşı mı?.. İspanya sonrası Fener öncesi en önemli gecesine bir sokak çocuğu gibi geleceğini gömen Batuhan Karadeniz mi?.. Yoksa yenilgiden uykusuz bir gece geçiren Engin Baytar ile Serdar Bayraktar mı?.. Her bulduğu şeyi okuyup seyreden mi?.. Yoksa seçebilen mi?.. >> Zurnanın zırt dediği yerdeyiz... Galatasaray ve Fenerbahçe, yani ligin neresine tebelleş olup nasıl çullanması gerektiği konusunda kararsız iki takımın hayli kırılgan bir maçı var. Zurna zırt diyecek pazar gecesi... Düdük zırt demeden önce... İkisi için de Bursaspor veya Kayserispor'a yakalanıp geçilme maçı. En azından bu konuda karar verecek birisi. Birisi belki ligi bırakacak... Fenerbahçe için tüm sezonun ve Avrupa hüsranının unutturulabileceği klasik başarı dönemi. "Yen Galatasaray'ı bize yeter" diyecekler mi yine... Galatasaray için Lincoln eziyeti ve Federasyon tepkisi bitecek belki. Belki her şey yeniden başlayacak. Belki de erken tatile çıkacaklar. "Seneye Lincoln var ama Avrupa yok" finali ise tam bir trajedi olur. Az kaldı... >> Çayeli'nden öteye... Gidelum yali yali... Türk Androloji Derneğinin dünyaca ünlü Bayer firması ile ortak düzenlediği sağlık turunun Rize ayağındayım bugün. Son Sakarya galibiyeti ile bir önceki Antep yenilgisini görüşeceğiz. Bir yandan da 32 binin üzerine sayacağız ücretsiz sağlık kontrolü yaptığımız erkek sayısını. Şu anda bu yazıyı Muhammed Delal kardeşimin Andon köyünde pullu ala yiyerek yazıyorum. Şelale gibi akan suyun başındayım ve Karadeniz'in saflığındayım. Az önce Çay TV'nin Çayda Sabah programında Orhan Yazıcı'nın konuğu oldum ve gazetemi anlattım. Haydi Maça'yı anlattım. Sağlık kontrollerinin felsefesini anlattım. Yarın Giresun, Sonra Samsun... Türkiye'nin tarihte ilk kez gerçekleşecek olan "sağlık haritası" çıkacak ortaya. Haydi Maça aşıkları ile yani "erkek erkeğe ve sağlıklı" buluşmalarımız sürecek Karadeniz'de... >> POST-İT Çok şükür ki, adamlık saldırıları düzenleyen değil, oyunun içine ve olayların dışına bakan bir gazetede yazabiliyorum... Spor aleminin geleceğinden hâlâ umut duyan ve iyimser duygular besleyen insanlarla vakit geçirebiliyorum... Ne şanslıyım ki, Haydi Maça adında öz oğlum kadar sevdiğim art niyeti olmayan bir spor programı yapabiliyorum... >> S-ÖZ Öfke gelir yüz kızarır, öfke gider yüz kararır... Bir Türk Atasözü >> 18 ile 38'in farkı 20 değildir. Kalıbının adamı olabilmektir. İki iri kıyım milli santrforun adamlık kantarındaki farkıdır. Hakan ile Batuhan farkıdır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.