Sen kalk yeni takımını, birinci ile ikincinin maçında ilk kez izle, sonra takımının sonuncuyla oynadığı maçta görev al. Adama feleğini şaşırtan bir trafik. Kolay değil, "adamı şirazeden çıkarır" bir serüven bu... Drogba'nın önce tribünden sonra da saha kenarından tanıştığı bir oyun uzun süre vaat ettiğini veremedi. Akhisar beklenenden farklı oynamadı. 2. ve 3. bölgeyi rakibine bıraktı ama 1. bölgede kademeli ve kararlı bir savunma yaptı. 4-5-1'in 5'lisinin yüzde 90'ı savunma düşüncesiyle oynadı. G.Saray ise ortada kalabalık, topa sahip ama rakip ceza alanı içinde yok gibiydi. Sneijder ise Yekta ve Selçuk ne yapıyorsa onu yapmaya çalıştı. Henüz fazlası yok gibi. İlk yarı biterken "durumdan vazife çıkaran" ev sahibi takımın ciddi biçimde G.Saray kalesini tehdit etmeye başladığını da söylemeliyim... İkinci yarının "Drogbalı bölümü" gelene kadar fahiş hatalarla donatılmış klasik bir Avrupa öncesi Cuma sendromu yaşandı ama "adamın adı Drogba işte..." İlk pas Sneijder'den ama asist Burak'tan. Demek ki ikisi bir arada bal gibi de olurmuş... İkincisi de Wesley'den araya bu kez attıran Drogba, atan Burak. Vay bee... Sonrasında ise kuduran bir G.Saray ve tek başına bir "hücum şovu" izledik. Zaten "ustalar" oyuna dahil olduktan sonra Akhisarspor'un eti de budu da bundan fazlasına müsaade etmezdi. Onların "oynamak isteyen" oyununu alkışlamalıyım. Ama G.Saray'ın kadro mühendisliğinde emeği geçenleri ve tabii ki; "bir sevk ve idare dehası" olan Fatih Terim'i de... Belli ki Burak'ın gelişmesi için "dünyadaki en iyi hocayı" getirmişler ve kullanıyorlar...