Şeytanın Advukuatı

Daha maç başlamadan Portekiz'in her yerine sanki şöyle bir yazı yazılmıştı; "Portugal, Portakal'ı soydu, başucuna koydu"... Maç başlar başlamaz da turnuvanın yüz karalarından "Şeytanın Advocaat"ı bir vukuat daha yaptı. Kazanmak zorunda olduğu bir maçta yine tek forvet ve Robben'le Overmars'ı forvet gösterip orta beşlinin sağında ve solunda oynatmak. Adam bu işi biliyor canım... Hollanda'nın kanat savunması en zayıf tarafı olduğu için Overmars Reizirger'i, Robben de Van Bronckhorst'u duble etmekten hücuma fırsat bulamadılar. Atılan serseri toplar da Nistelrooy'u en iyi ihtimalle üçe bir bıraktı İlk yarı boyunca Hollanda'nın sağına saldıran Portekiz, Maniche'nin manevralarıyla ve Figo'nun sürekli yer değiştirmesiyle diğer kanadı da çıkarmadı. Bir korner topunda sürekli arkadan koşarak gelip kafa atan Ronaldo, nedense yine unutuldu. İlk yarıda düşünün; Hollanda gibi bir yıldızlar topluluğu yarı final oynuyor, 1-0 yenik durumda ve kornerler altıya bir aleyhine. Direkten dönenler, boş kaleye kaçanlar, Scolari'nin Pauleta ısrarı olmasa Portekiz, Hollanda'ya ilk yarıda tarihi bir fark atacaktı. Oyun içinde o farkı attı zaten... İkinci yarıda vukuatlarını yenileyen Hollanda teknik direktörü, Makaay'ı sağa uydururken, defansı da üç manevra yeteneği olmayan adama bıraktı. Eğer Pauleta biraz futbolcu olsa, ikinci yarı zaten formalite olurdu. "Şeytanın Advocaat"ı bütün bu kalabalığa rağmen ve fark yemesine ramak kalmışken bulabileceği tek yoldan bir gol buldu ve maça ortak oldu. Advocaat'ın beklediği golü ancak Portekiz atabilirdi, öyle de oldu. Hollanda'nın maça ortak olmasının ikinci nedeni de, Pauleta'ydı. Ayrıca seyretmeye doyamadığımız Maniche'yi finalde de seyredeceğimiz için şimdiden heyecanlanacağımı hissediyorum. Son olarak manevi evladı Pauleta'yı bu kadar kollayan Scolari'nin de bu tür vukuatları devam ederse, finaldeki şans ibresini hiç hata yapmayan tek hocaya, yani Çek Cumhuriyeti'ne çevirebiliriz.