Sınır bekçileri uyumaz

A -
A +

Türkiye'de ne zaman bir takım sarsıntı geçirse ve üst üste bir iki maç kaybetse, hemen o kulübe ulaşan simsarlar türer. Bunlara menajer demiyorum, diyemiyorum çünkü bunlar açıkça "komisyoncu". Aslında sıkıntıda bile olmayan ve her şey iyi giderken birden bire Kasımpaşa için devreye girenlerden bahsediyorum... Kadir Özcan'ı beğenmeyebilir ve hatta istemeyebilirsiniz. Hedeflerinize uygun da bulamayabilirsiniz. Hoca değiştirme kararınıza da saygı duyarım. Ama niye Lorant. Edirne'de tam siper bekleyen bir akbabayı, boncuğunda ne bulunduğunu bilemediğim bir futbol yeteneksizini iş başına getirmeyi anlayamam. Belli ki, bir takım komisyoncular, "Lorant çok hırslı. Bilmem ne kurslarını bitirdi ve Türkiye'de başarmak istiyor" safsatasıyla benim tatlı Kasımpaşa'mın kanına girmiş. Ümit Kayıhan, Hikmet Karaman, Samet Aybaba, Yılmaz Vural veya Avrupa'dan futboluna ufacık da olsa bir şeyler ekleyecek her hangi bir isme karşı durmuyorum. Lorant'a karşı dimdik duruyorum. F.Bahçe onu teneke çalarak gönderdi. Sivas ondan canını zor kurtardı. Erciyes onun sayesinde düştü. Şimdi gelecek Kasımpaşa'mın başına ve onları da düşürecek. Böyle bir akbabanın Türk futboluna musallat olması için ikinci bir yol daha var. "Gönderin o hocayı, ben yarısına çalışırım. Hatta bana verdiğinizi beş gösterin, ben ikiye de razıyım" demesi ihtimali de var. Onu hiç yakıştıramam Kasımpaşa'ya. İşsiz güçsüz, maç bile seyretmemiş bir akbabayı takımın başına getirmek, bu çok "teknik" olaydan hiç anlamamak anlamına gelir. Zamanında Multescu, Mitroviç ve ona benzer bazı akbabalar da üşüştü "geberik" takımların başına. Ne verdiler söyleyin Allah aşkına... Bunların işi entrikadır. Zamanında F.Bahçe'nin başındayken dünyanın her takımından transfer teklifi alan Daum, aylarca işsiz gezip, Alman İkinci Ligi'ne gitmedi mi? Oradayken "Chelsea istiyordu" haberlerini kendisi yazdırmadı mı? Abramovic, Daum'u istese, Daum vasıta aramadan Almanya'dan yürüyerek yola çıkardı İngiltere'ye doğru. Benim bu işten çıkaracağım sonuç şudur: "Ucuz etin yahnisi düşmek olur..." Werner Lorant bir Türk hocanın altını oymuştur. Televizyon sahibi olmak ile futbol takımı sahibi olmak çok zevkli iki oyuncağa sahip olmaktır. Ama ikisi de bir gökdelen projesi çizmek kadar teknik olaylardır. Bu oyuncaklarla kendileri oynamaya kalkanları kimse kurtaramaz. Ne hoş takımdı şu Kasımpaşa... Bir gün "lige renk kattı ve gitti" demek istemiyorum ama galiba bu yazıyı sezon bitiminde tekrar kullanmak zorunda kalacağım. Destek ve köstek Beşiktaş taraftarı, taraftar olduğunu hatırlayıp, oyuncu seçmeyi, adam göndermeyi, transfer eleştirisini maç oynanırken yapmayı nihayet bıraktı. G.Birliği maçında "nasıl destek olunur" konulu uygulamalı bir ders vardı İnönü Stadı'nda. Kulübün sahibi veya yöneticisi değil, taraftar olduklarını hatırladılar. Bir saniyede üç kere "gol gol gol" demeyi de bıraktıkları anda, Türkiye'nin bir numarası olduklarını göstereceklerdir. Bir şampiyonun dramı Ayhan Karataş... 250 defa milli, 11 yıl hiç geçirmemiş, İran'da bir günde 11 yarışa katılıp hepsinde birinci olan tek Türk. Ayrıca 100 metreyi 1 dakikanın altında yüzerek Guiness rekorlar kitabına geçen ilk Türk'ün adı da Ayhan Karataş. 21 yaşında spordan hastalanarak kopan ve 3 yıl önce kas erimesinden kaybettiğimiz bir büyük şampiyon. Suna Karataş... Beş çocuğuyla ortada kalan, başını sokacak bir evi bile olmayan, çocuklarından birini kaybetmiş, kalan dördünden ikisi hasta olan, kendisi akciğer kanserinin mideye çoktan sıçradığı bir kanser hastası. Bir şampiyonun karısı ve bir Türk annesi. Evinde elektriği ve suyu olmayan bir kadın. Pazar günü Haydi Maça programında da bu dramın altını çizdik ve o günden beri şu mübarek günlerin dayanışması içerisinde, Suna Hanımın hayatını "bayram" etmek isteyenler yarışa girdi adeta. Zehir olan hayatı bayrama dönüşmek üzere. En başta Modern Pentatlon Federasyonu Başkanı ve Yüzme Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi kolları sıvadı. Ayhan Karataş'ın kendisi, eşi ve çocukları kahroldu. Bari üç - beş madalyası ile bir - iki kupasını kurtaralım, onlar heder olmasın. Suna Karataş'ın elektriği ve suyu yok ki, e-mail adresi olsun. Ondan izin almadan telefon numarasını buraya yazıyorum. Lütfen... 0537 462 95 23 Laz fıkrası Bu fıkranın içinde Temel yok. Fadime hiç yok. Fıkranın içinde tepeden tırnağa Trabzonspor var. Dünya futbol tarihinde 1.5 saatte, yani bir maç süresinde beş puan kaybeden ilk takım Trabzonspor oldu. İlklerin takımı Trabzonspor, cuma günü Kasımpaşa maçı başlarken 3, maç biterken de 2 puan birden kaybetti. Üçü Sivas'a, 2'si Kasımpaşa'ya. Puan cetvelinin zirvesinin bu hale gelmesinden "Temel and Fadime" sorumludur. S-ÖZ Bir erkek; kendisine aşık olan bir kadını erkeksi beceriyle kendisine aşık ettiğini sanır. Bir kadın ise kendi becerileriyle kendine aşık ettiği adamın kendiliğinden kadına aşık olduğunu sanırmış. POST-İT Bir hakemin neyi görüp göremeyeceğine karar verememesi o anda ölmesini, gördüğünü çalıp çalmamaya karar verememesi ise defnedilme zamanının geldiğini gösterir. (Ümit Aktan) Pazar günleri "Spor Pazarı" değil, "Spot Pazar" kuruyormuşuz meğer. İndirim, pazarlık ve kaçak tezgah kurma hep bu işin içinde.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.