Sorumlu olmak ile sorunlu olmak...

A -
A +

--------------------------- Ortalık sevimsiz futbolcu profiliyle dolu. Camiasının sahip çıktığı, taraftarın beğendiği ve hayranı olduğu, hatta ne yapmış olursa olsun; bunu takımı için yaptığına inandığı ve hemen bağrına bastığı bir oyuncu grubu oluştu ülkemizde. Tribüne oynayan oyuncuların maç dışında da söylemleriyle verdiği rahatsızlık ligin boyunu aşmıştır... --------------------------- Kimileri "metris" nedeniyle diyor... Kimileri "UEFA"ya bağlıyor... Seyircisi gelmeyen, çok kötü bir futbolun oynandığı "anamızın ligi" macerasında, bunun çok kaliteli ve ilgi çekici olduğunu bir makyajla anlatmaya çalışan bir zihniyete rağmen, aslında kimse memnun değil... Sorumlular tepeden tırnağa sorunlu olmuş... "Ne zaman bir önemli iş yapmaya kalksanız hemen başka bir iş çıkar, yapmanız gereken" gibi sevgisiz bir futbola esir düşmüşüz... Sevmeyebilirsiniz... Ama saygı duymak zorundasınız... Protestonuzu, tepkinizi, sevincinizi, hırsınızı, kızgınlığınızı göstermek en doğal hakkınız. Ama "en saygın insan" sizmişsiniz gibi, en saygın camia da sizin takımınızınki imiş gibi değil... Engin Baytar'dan söz ediyorum... Melo'dan söz ediyorum... Bilmiyorum Volkan ve Emre'den söz etmeye gerek var mı? Kendisini başının tacı yapan seyircisine "gel sen oyna" diyen Quaresma'dan da söz etmeli miyim?.. Hocası veya başkanı saygısızlık edemez, oyuncusu asla edemez... Buna "dur" denmezse bu statlar bu kadarını da bulamaz... Ona göre... Gayrisafi milli hasıla... Oynanan oyun ile bilet fiyatları ters orantılı... Bazı maçlar da ay sonuna geliyor... Ayda iki kere gittiği stada, şimdi ayda 6 kere filan gelmek zorunda olan bir "orta halli taraftar", bunun altından kalkamıyor. Araya bir-iki de deplasman sıkışırsa, ahaliyi iki ayda perişan ettik alenen... Bu kalitesiz, amaçsız ve play-off'a gömülmüş oyuna bu kadar bile para toplamayı başaran Türk futbol yöneticisini kutlamak gerekir.. Demem o ki... Verin Türkiye ekonomisini "Kulüpler Birliği Vakfına..." Görün, fert başına düşen gayrisafi milli hasılayı... Takım televizyonları Kontrolsüz güç güç sayılmıyor madem, takım televizyonlarının da bir takımın gücüne güç katmadığı da artık tartışılmalı. Kulüp televizyonlarında çok kolay kontrolden çıkılabiliyor. Bir başkaldırı aracı olarak kullanılabiliyor ve mensup olduğu camiayı yücelteceğine, antipatik hale getirebiliyor. İç haberleşme amacı kayboluyor, yerini camiası adına kavga etmeye bırakıyor. Karşı fikrin olmadığı ortamda daha cesur ve hatta acımasız, zaman zaman da görgü sınırlarının ötesinde yayın yapılıyor. Tek tarafın gözlüğünü takıyor olmanın verdiği cesaret sınırları zorluyor. Otokontrol olmadığı için de sevimsiz yayınlar yapılabiliyor. Nifak tohumları daha kolay ekilebiliyor oralarda. Oralarda incitiliyor rakipler ve oralarda doldurulan taraftarlar da sahaya döküyor içindekini... "Entertainment" kanalları gibi değil, daha beter bir denetim gerekiyor "tematik" kanallara... POST-İT Çok beğendiğim bir sözcük geldi takipçilerimizin olduğu gruptan: "Başarı; iki-bir yenmekten değil, ikide bir yenmekten geçermiş..." Günümüz futbolunun temel gerçeği böyle galiba.. S-ÖZ: (Walter Bagehot) Hayatta en büyük eğlence başkasının yapamazsın dediğini yapmaktır Çocukken; her şeyin sahibi olmak için büyümek isterdik. Büyüdük; şimdi her şeyden uzak olmak için hep çocuk kalmak istiyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.