Bir kere şunu baştan teslim edelim. G.Saray "Olmuş" Bu olmuş kelimesini geçen hafta 5 dakika için kullandık ama bu hafta bütün maç için kullanıp, birkaç tane "O" ve birkaç tane "Ş" ile yazmak gerekir. Rakibi güçsüz... Gücü oranında pres yapıyor... Ama presi top kapmak için değil, top kapıp oynamak için hiç değil, rakibi oynatmamak için yapıyor. İlk 20 dakikada G.Saray'ın ortası ile hücumunun bağlantısını da bozmayı başarıyor. Bir de üstüne gol atası yok iken gol atıyor. Ama ondan sonra G.Saray'da şefler sazı eline alıp, solistler mikrofonu kapıyor. Orkestra çın çın inliyor. Ortaya çıkan eser Türk futbol ölçülerine göre muhteşem. Sular seller gibi oynamaya başlıyor G.Saray ve önümüzde tadından yenmez bir takım, topu okşaya okşaya oynuyor. Rakibi ise o golü attığına pişman olan G.Birliği. "Keşke atmasaydım da uyandırmasaydım adamları" diyesi var. Çalışma ve emek isteyen goller peş peşe gelirken, esas başarıyı topa bakmadığım her zaman Topal-Güven ikilisinde buluyorum. Takımı o kadar rahatlatıyorlar ki, son 3 ayın başarısız bulduğum her skorunda, "Demek ki sakatlar çok önemliymiş" diyorum kendi kendime. Geçtiğimiz haftanın 5 dakikalık flaşı, burada ilk yarı biterken sahayı panayıra, suni çimi de halı sahaya çevirmiş gibiydi. İkinci yarının başında bir 10 dakika çok etkili olan G.Saray, sonrasında G.Birliği'nden önemli oranda baskı yedi. Bunu biraz yadırgadım ama gittikçe üstüne koyarak gelen G.Saray'ın çok önemli sinyaller verdiğini ve skor nedeniyle laubalileşmediği zamanlarda müthiş bir futbol oynamaya başladığını fark ettim ve UEFA Kupası adına umut beslemeye başladım.