Suya götürüp su içirmezler!

A -
A +

Günümüzün futbol yöneticisi, futbol değerlerinden çok para değerleri ile boğuşur. Diğer bazı değerleri mahvetmek pahasına bile olsa. İyi bir ekonomistin görevi suya yönlendirmektir alıcıyı veya müşteriyi... Su içirmek değildir. İnsanların cebinden en kolay para çekmenin çağdaş yöntemi önce bir futbol maçı organize etmektir. Bir başka yol ise "savaş" halidir. Eğer organize edilmiş maçlar zincirini; rakibin oyuncusu, taraftarı ve yöneticisini "düşman" haline getirebilirseniz büyük bir iş başarmış olursunuz. Ondan sonrası "düşmana karşı birleşmek" olarak, çok kolayca halledebileceğiniz bir mecraya girer ve siz "güruh" haline dönüştürdüğünüz ve her türlü haksızlığa, hatta olabilecek haksızlıklara karşı bile birleşmiş topluluğunuzu, kusura bakmayın ama "sağarsınız" inek gibi. Önce onların "futbolusever" kapsamından çıkarılmaları, sonra da "takımınısever" hale getirilmeleri gerekir. Rakibinin deplasmana gittiği uçağın düştüğü haberine sevinir hale gelen bir güruh olduklarında; artık kıvama gelmişlerdir. Sahada veya televizyonda izledikleri maçın istatistik değerleri onları hiç ilgilendirmez. Skor tabelasını seyretmek bile yeter onlara, yeter ki önde olsunlar. Oyuncularının yaptığı her şey kabul edilebilir, rakibinin yaptığı ise gaddarlık, vahşet, kıskançlıktır. Eğer rakibi bunları yapıp cezalandırılmıyorsa, bunun nedeni hakemin karakteri. Sonrası ise sistemin eseridir. Onların onlardan başka dostu yoktur... Puan cetvelinin en üstünden başka hiç bir yer içlerine sinmez. "Taraftar sizinle gurur duyuyor" ile "Taraftar sizi dövmek için bekliyor" arasında pek kolay gidip geliverirler. Çünkü öğretileri odur. Güdümlenmişlerdir kısır döngülere yelken açmaya. O nedenle işler ters gittiğinde "Oynasanıza lan, yoksa.." mantığı hemen sokaklara dökülüverir. Kavgadan medet uman yönetici profilleri, kavga edecek hiç bir neden kalmadı ise, yeni bir neden bulmak zorundadır İçine kapatılmış, saldırganlığı ve barbarlığından medet umulan taraftar kitleleri oluşturmak, onların futbolu yönetim biçimleridir. Ve ne güzeldir ki, buradaki en az ve en son suçlu, taraftar dediğimiz insanlardır. Meseleye buradan yaklaşılmaz ise, sosyolojik boyutların tehlikesi göz ardı edilirse, bizi bekleyen tehlike daha da büyüyecektir. Son hafta şampiyonluğu kaybeden lider Alkmaar veya üçüncülüğe düşen Schalke alkışlanacak, bizde buna imrenip duracağız. Küme düşen ağlanarak yolcu edilecek ve buna da kıskançlıkla imreneceğiz. Ve hayal edeceğiz. Biz hayal ederiz; Türk futbolunun yönetici ortalamasının ise hayalle-rüyayla işi yoktur. Onlar "müridlerinin" cebindeki son kuruşa salyayla elini atmakta, bunun için de olmayan düşmanlarına saldırmakta beis görmezler. > S-ÖZ Bir kadın Churchill'e yaklaşır, amacı ünlü devlet adamını incitmektir: "Eğer karınız olsaydım, ilk kahvenize zehir koyardım." Churchill tereddütsüz cevaplar: "Eğer karım olsaydınız hemen içerdim." > Tebrik ederim Ben bükemediği bileği öpebilenlerdenim. Fenerbahçe'yi tebrik ederim. Her türlü platformda kenetlenmeyi başaran, her türlü kora kor savaşa giren ve uzun maratonu haklı olarak önde bitirdikleri için onları tebrik ederim. Hayırlı olsun... Ali Sami Yen'de tur atabilirler... Galatasaray onları Chelsea'nın filan yaptığı gibi alkışlayabilir. "Şampiyon hoş geldin" pankartları açabilir. Keşke bunlar olsa... Olabilse... Ancak fair play veya zarafet denince bunu sürekli rakiplerinden bekleyen, kendine gelince incitmekten hiç çekinmeyen Fenerbahçe, tarihi bir fırsatı kullanamadı ve şimdi bunu rakiplerinden bekliyor. Bir önceki maçta kafasına 4 dikiş atılan bir adamın kendilerini alkışlamasını bekliyor. 6 gol yediğinde elini sıkan adama söylenmedik laf kalmadı ve şimdi bunu bir daha bekliyorlar. Galatasaray, eğer Galatasaray ise bunu da yapmalıdır. Yapacak asaleti mevcuttur... Cam kıranlarda değil, batıya açılan pencereye cam taktıranlarda... > Yok artık!.. Galatasaray taraftarını diğerlerinden ayıran tek özellik, LİSE ile gurur duyması ve rakibine "Var mı sizin bir batıya açılan pencereniz" filan gibi yaklaşımlarla ayrı durabilmesiydi. Tabii ki, içine nifak tohumları sokulmadan önce. Şimdi lisesi ile düşman oldu. Pekii ne oldu?.. Ortalama futbol taraftarına döndü ve cam kırıp görevli dövmeye çalıştı. Standartlaştı.. Sıradanlaştı.. Oysa artık düze çıkmak üzere olan Canaydın'ın elinden kulübü kimlerin almaya çalıştığını göremiyorlar. Şimdi çok kolay. Borçlar, son 5 yılın sıkıntısını çekenler tarafından minimuma inmiş, "baba baba" oyuncular alınacak düzeye gelinmiş, stadın pırıltısı görünmeye başlanmış. Bütün bu sıkıntılı döneme de bir şampiyonluk sığdırılmış üstelik. Şimdi koşa koşa ben bile başkan olurum. Ama önceki 5 yılda, teklif gelecek diye telefona çıkmazdım. Bilmem aradaki farkı anlatabildim mi?.. Tam buraya gelmişken cam çerçeve indirmek ise ne menem bir taraftarlık olgusudur, işte onu anlayamam. > POST-İT Başarı ve şans... Ters orantılıdır aslında, her ne kadar düz orantılı görünse de.. Başarılı olan birinin şansın ne kadar yanında olduğunu anlamanız için, gidin başarısız birine neden başarısız olduğunu sorun. Mutlaka şanssızlığından yakınacaktır. Başarılı olan ise bunu kendisi yapmıştır. Tipik Türk futbol yöneticisi değil mi? > Eğer bir yöneticinin yaradılışından gelen bir asaleti yoksa, ne giyerse giysin, kâinatın tacını bile taksa, yine de çıplak sayılır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.