Bu maçın öncesinde yaşanan beklenmedik sonuçlar Galatasaray'ın maçı hafife alma riskini ortadan kaldırmıştı. Zaten Fatih Terim'in olduğu yerde hiçbir maç 'öylesine' ve ciddiyetten uzak oynanamazdı. Kadrosuna kimseyi katamamış olan Gaziantepspor karşısında, gelmiş olan iki taze kupanın ötesinde, gelebilme ihtimali olan en uzun soluklu ve 'araç kupa'nın ilk adımı, tek yeni transfer olan Chedjou dışında 'eski kadro-yeni diziliş' olarak başladı şampiyonun sezonu...
Golü bulana kadar çok özenli, ama golü bulduktan sonra kalitesine yaslanarak oynadı ev sahibi. Malzeme insan olduğu için 'bu maç nasıl olsa cepte' duygusuna yaslanmadı değil.
Yine de çok kaçırdı. Maçı sigortalayacak fırsatları fazlasıyla yakaladı ama kullanamadı.
İlk yarıda takım savunması ile savunma adamlarının ustalığına yaslanan Galatasaray'ın kalecisi Muslera'nın yere bile yatmadan ilk yarıyı tamamladığını söyleyelim...
İkinci yarıda gelen penaltının oluşumu ve kullanılış kalitesinden daha önemlisi ikram eden ile ithaf edilenin kucaklaşması oldu. İşte burada 'takımdaşlık' ve 'ortak hedefe yürüyüş' adımları açık olarak hissedildi ve görüldü.
'Önde tek' oynamak ile 'önde ikili' oynamak arasındaki küçük nüansları uygulamalı olarak gösteren Drogba; artık yeni bir efsane olmuştur Galatasaray için. Belki de 'Hagi öldü, yaşasın Drogba' zamanı gelmiştir... Bu arada Selçuk çıkınca 'akordu bozuk keman' durumuna dönüşen Galatasaray karşısında gecenin en güzel golünün Muhammet Demir'den geldiğini de belirtmeliyim.
Gaziantepspor eti budu belli, kolu kanadı kırık bir takım, tamam...
Ama Galatasaray da tam tekmil birader...