Takvimden ömür koparmak

A -
A +
Kim bilir bu 365 günün sonunda kimlerden mahrum kalmış, kimleri artık göremez olmuş, kimleri doyamadan kaybetmiş, kimleri ise çoktan özlemeye başlamış olacağız. Bu "yılbaşı" denilen musibet, bizim yaş gruplarında takvimden bir yaprak koparmaktan çok öteye geçti. Çoktan; takvimden bir "ömür" koparmaya yöneldi. Karamsar olmak istemiyorum ama yeni bir yılın dönümü bana sürekli "kaç yılbaşım daha" olduğunu sorgulatır oldu. Geçen 365 günü acısıyla daha çok anar oldum tatlı anılarından... Sinirli ve kaknem bir ihtiyarlığa doğru yürüdüğümü daha fazla hisseder oldum. Daha yapacak çok şeyim olduğunu düşünerek; üzülür buldum kendimi. Daha anlatamadığım bir çok muhteşem futbol gösterisi olacak, yapamadığım bir çok program ile yazamadığım bir yazı olacağı gibi. Karıma ve çocuğuma armağan edebileceğim bir çok şeyi atladığımı şimdi fark ediyorum... Canını acıttığım insanlardan özür dilemek istiyorum, mutlu edebildiklerim bana kalsın... Hatalarımı daha çok buluyorum düzgün yapabildiklerimden... Korkuyorum bu oranın önümüzdeki yıl daha da artmasından... Kalbim aritmik atıyorsa, bir yerlerime bir şeyler musallat olduysa, her maça gittiğimde daha fazla üşüyor olsam da; bir yılı daha tamamlamaya azimliyim. Nasip olursa. Bir sonrakinde bir yılı daha takvimden ömür değil, bir yılı kopardığıma şükrederek tamamlamaya söz veriyorum. Tek haneli yıllarda neler olup bittiğini anlamamak; 10'larda 31 Aralık sayfasını erken koparmaya mayalanmak, 20'lerde tek heves sadece o geceden yararlanmak, 30'larda masrafı abarttık mı diye hayıflanmak, 40'larda bir öncekini anmaya başlamak, 50'lerde eyvah diyerek tasalanmak, 60'ları bilmiyorum ama galiba son sayfaya bakakalmak... Ööfff... Buyurun o zaman yine futbol denilen vazgeçilemez illetimize ve hayatın bize getirip götürdüklerine... ERKEKLER SKOR YAZARIDIR Bu yıl da erkeklerin oyunu yine erkeklerin gösterisine ve dahi güç savaşına döndü. Bütün dünyanın erkeklerinin özbenliğinden hiçbir farkı olmayan, çoğundan da daha sıcak olan Türk erkeği sporu seyretmek için değil, tam tersine skordan söz etmek için seçmiştir kendine. Herhangi bir "erkek erkeğe" birlikteliği oluştuğunda tuttuğu takımın gollerini ve elde ettiği skoru, kendi gücüyle doğru orantılı olarak besler ruhunun derinliklerinde. İşi hep rekorlarladır... Rakibini her zaman karşı cins kabul eder ve bundan büyük tatmin çıkarır. Olmadı, hakemi ara cinse angaje eder ve hükmü verir... Doyumsuzdur... 10 yıl kadar önce Trabzon'dayım. Trabzonspor, Bursaspor ile zamanın Türkiye Kupası namındaki elemelerin finalinde rövanş oynuyor. Maçı ben anlatıyorum. Hakem Bülent Yavuz. Bursa'da yenildiği maçın rövanşında ve 85. dakikadayız. Trabzonspor 5. golü çoktan bulmuş, Bursaspor maç bir an evvel bitsin diye bekliyor. Ev sahibi tur atlamak üzere... "Başbakan" lakabıyla tanıdığımız Lemi, sağ kanattan kopar gider ve herkesi geride bırakıp kalenin önüne gelir. Vursa gol olacak ve 6. gol gelecektir. Vurur... ...Veee direğe dokunan top dışarı çıkar. Yapılması gereken, ev sahibi takımın, rakibini kızdırıp rövanşın ve tur atlamanın keyfini çıkarması değil midir?.. Hayııırr... Orası "tam erkeklerin" ortamıdır ve o insanlar "bir topun peşinde koşuşturan kıllı bacaklı erkeklerin azgın analizleri" ile beslenmişlerdir ergenliklerinden. Stada gelen herkes bir rekortmen değil midir?.. En azından "en çok bağıran" veya "en şiddetli kavga eden" türünde bir rekortmen olmak için çabalamaz mı?.. İşte o insanlar altıncı golü kaçıran Lemi için neredeyse stadı yıkacak hale gelip şöyle haykırırlar: "Leemmi dışarı... Yönetim istifa..." Erkek doymaz ya... Şu bizim erkeklerimiz, yani bizler, belki de ben... Skor yazarlığını bir yana koyup, spor yazarlığına meyletsek... Skor yapacağımıza spor yapsak... Dertlerimizi bir yana koyup... TURQUOİSE Larousse'a baktım. O dili de iyi bilirim müsaadenizle. Mavi renkli saydam olmayan kıymetli bir taş, tam tercümesi. Yanına da, "doğal alüminyum fosfatın bir türü ve mavi renkli bakır izleri taşıyan bir yeşil" diye tarif konmuş. En önemlisi kelimenin hemen yanında ve parantez içinde kökü belirtiliyor, "turc" yazıyor. Ben "uygun" buldum... Bir ay-yıldız şartıyla tabii... ADEM GÜRSES Bir kez daha bir kanal kurmak ve hayata geçirmek için kolları sıvadı... Onunla, hep sağlıklı bir "abi-kardeş ve amir-memur" ilişkisi sürdürdüğümü düşünüyorum. Sesi hiç gür çıkmaz çünkü onun işi gürdür. TRT dönemim, Star'ın kuruluşu ve BRT dönemlerinde birlikte olmuştuk hep. Yeni ATV daha sevimli olabilecektir artık. Yolun açık olsun. İHALE F.Bahçe'nin yeni sahip olduğu girişimi. Devletin büyük ve "ülke temsilcisi" olabilen kulüplere katkısı olarak değerlendiriyorum ve destekliyorum. Ancak, çok araştırdım ve bir türlü bulamadım ihalenin nerede ve ne zaman yapıldığını. Kimlerin katılıp kazanamadığını. Adı ihale ama hibe gibi bir durum. Keşke, baştan verselerdi ihalesiz de gölge düşürmeselerdi. Fener'e ihale edilmiş gibi duruyor çünkü... ÇARŞI Sezon finali için en önemli adayım Beşiktaş... Sonra Sivas'tan bahsedebilirim... İkisi de F.Bahçe ve G.Saray ile içeride oynayacaklar. Beşiktaş ise Sivas'a gidecek. Benim tek tereddütüm var Beşiktaş için, o da kendi Çarşı Grubu. İçeride oynanan 8 maçın dördünü kazanabildi Beşiktaş, onların yenildiği diğer dörtte bana göre, "kapalısı" sınıfta kaldı. Hele Liverpool dönüşü mutlak kazanılması gereken Sivasspor maçında yenilen takım değil, Çarşı tribünü olmuştur. Konuştuğum tüm oyuncular, "gol gol gol" ile "ölmeden mezara koymayın bizi" tezahüratlarından şikâyetçi. Budur Beşiktaş'ın önündeki tek engel. HINCAL ULUÇ Abim, hiç acımadan nasıl da karaladın pırıl pırıl bir sanatçıyı. İyi bilirsin ki; bin dost az, bir düşman çoktur. Kabadayı adında bir filmin eğreti parçası değil, bana göre bütünü tamamlayan bir oyuncu çıktı ortaya Aslı Tandoğan adında. Başını omzuna yaslamayan ve medyaya maymun olamayan iyi film çekemez mi? Kız sadece ortalıkta değil ve muazzam gelişiyor. Eğitimli, hem de çok eğitimli ve hâlâ daha öğreniyor. Oyuncu değil sanatçı olmak için çabalıyor, Kabadayı filminin en önemli karakteri. Bir daha mı seyretsek?.. HİTİTLER Harika bir belgesel Türkmax kanalında... Birinci Hattuşil ile Nabukadnezar'ın ilk yazılı yasayı nasıl ve neden yaptığını. Sonra bunları nasıl ve neden çiğnemek zorunda kaldıklarını anlatan dramaturjisi mükemmel bir dizi... 1.Seti ile Ramses'in tahlilleri de doğru ve tarafsız. Hamaset hiç yok. "Az sonra!", gümm ve alt yazı ile çerçeve reklamları ile kirlenen ekranlarından bıkanlar için, olağanüstü bilgilendirici ve dinlendirici bir dizi. RADYO SPOR Bilmiyorum nedenlerini ama Orhan Salkınaz gibi ömrü statlarda geçmiş birini gönderip, onun yerini Barış Ertül gibi hayatında hiç maça gitmemiş birine emanet etmek nasıl yakışabilir ki bir spor radyosuna? Bir radyo kendini sadece "İddaa" oyununa angaje ederse ve tepeden tırnağa istatistik ile donatılırsa, yayın yapıyor değil, program yayınlıyor hiç değil, sadece antende ses çıkarıyor demektir. Saadettin Saran bugünlerde biraz meşgul herhalde... S-ÖZ Köksüz çalıyı yel alır, yel almazsa el alır. (Yılın Türk Atasözü) POST-İT Transfer haberlerine en çok gıcık olanlar kulüp yöneticileri. Özellikle büyüklerin yöneticileri. Hem adam arıyorlar, hem de adam aradıkları yazılmasın istiyorlar. Ben buna, medyayı kullanmak isteği diyorum ve adını da "medyayı kullanamayınca buna sinirlenmek" olarak koyuyorum. (Ümit Aktan) Yine bir yılın sıhhat ve bol kazanç getirerek ömrünüze ömür katmasını diliyorum. Statlarda güzellikler, gönlünüze göre goller de cabası olsun.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.