Taşa çivi çakılmaz

A -
A +

Kendini bilmez isen bilene danış... Danışan dağlardan aşar mı aşar... Danışmadan yola varsa bir kişi... Şaşırır bellerden şaşar mı şaşar.... Altında olur mu bir pula kabil... Ehli ile konuş ki, olasın ehil... Cahille konuşma olursun cahil... Kişi ayarından düşer mi düşer... ------ Koca bir derbiyi geride bıraktık. Diğerleri de üst üste geliyor. Palermo'sundan sonra Trabzon'una gidiyor ve G.Saray'ı geliyor Fener'e... Standart prosedür uygulanacak ise F.Bahçe'nin ilacı, Kadıköy'e gelecek ve sokak kavgasını asla Beşiktaş kadar iyi yapamayan G.Saray ilk yarıyı rakibine teslim edecek. Böylece daha şimdiden büyüklerin üçü zirveye sıralanıverecek... Eeeee... Ülkenin yüzde doksanını kendine taraftar etmiş olanlar ve yukarıda oldukları sürece, ülkenin selamete kavuştuğuna inanılanlar yine yerlerinde olmuş olacak, bir şeyler yapmak için bir yerlerini yırtanlar ise yine "ameliyat ve pansuman" maçlarıyla kendilerine yer kapmaya başlayacaklar ve "aksesuar" olmaktan öteye geçemeyecekler. Pazarın gecesinde F.Bahçe yazarları, kendi pencerelerinden bakıp, iyiler görmeye çalışırken, baktılar ki bulamıyorlar, saldırıverdiler yine hakeme. Zaten oyuncusu 25. dakikadan itibaren, birçok iç saha maçında olduğu gibi "Ben yenemiyorum, burası da benim stadım, hadi bakalım yardım et bana" şeklinde hakemi zorlamaya başladılar. Yardım beklediler. Bu yardım, biraz evvel tanımladığım aksesuar takımlara karşı hemen geliyor. Ama Beşiktaş maçında o kadar kolay değil... Oynamak zorundasınız, yenmek için... Daha iyi oynamak... Hele Palermo maçında iyi oynamak da yetmez... Çünkü orada siz aksesuarsınız... Bunun acısını tadacağınız bir platformdur orası... "En mükemmel insan yaptığı hatayı ikinci kez tekrarlamayandır" der Albert Einstein. Zico, Tigana ve Gerets ise yönetimlerinin yaptırımlarına rağmen bize "hatalarını kabul ettirir" bir zorlamayı dayatmaktadırlar. Alex'in Newcastle maçından beri Aurelio ile bir alıp veremediği olduğunu kuşlar anlatıyor. Aurelio ile Deniz'in birlikte oynamayacaklarını gösteriyor Zico ise... İnanma ey Fenerli... O bazı oyuncularına yer açmak için bunu dayatıyor. Maç çıkışında; aklı başında olanlardan zaten almakta olduğumuz tepkiler, atkılı ve formalı gözü kara bir kombineli Fenerli tarafından dile getirildi: Kombinem var ama gitmeyeceğim Palermo maçına... O, Alex'e "bi zahmet iki rahmet" okudu üstüne, ben kendimde mahfuz tutuyorum o kadarını. F.Bahçe yazarlarının kendi pencerelerinden bakıp ofsayt manzaralı statlarındaki perspektiflerini "ofsaytı görebilir" hale getirmeleri ve aksesuar takımlara karşı ikişer atan Alex'i sorgulamayı keşfetmeleri gerekiyor. ----- > POST-İT Alper Ulusoy bir harikaydı. Her bayrağı doğruydu. Üstelik yanlış yerde durduğu bir anda bile doğru bayrak kaldırdı. Üstelik F.Bahçe taraftarına "bir küfürle iki hakaret" imkanı da verdi soyadından dolayı. (Ümit Aktan) ------ > Cem düdüğün Deda'sı... Cem Deda'dan şüpheliydim, sonunda haklı çıkıyorum. Çok temiz yüzlü bir çocuk, ama o kadar... İlk öğrendiği şey ise adalet değil, eyyam olmuş... Tam "pansuman" maçları hakemi. Tedavi için bire bir. Antibiyotik gibi. Ligin orta sıralarında "adalete tayini çıkmış burjuva savcısı" gibi kafasına göre dağıtıyor adaleti ve idare ediyor maç yerine "durum vaziyetini..." Süleyman Hurma gibi bir futbol beyefendisini ona yedirmem... Cem Dedalardan çuvalla var ortada... Ama bir Süleyman Hurma pek bulunmuyor be güzelim... Düdüklü tencere kadar bile doğru düdük çalamayan ve babasının MHK Başkanı'na danışman niteliğindeki yakınlığından yararlanan Cem Deda; unutmasın ki, Süleyman Hurma da yalnız değil... ------ > Top borcunu öder Bu işin bir de ilahi adalete yaslanan tarafı var. Bu top, bu lig, G.Saray'a en az üç maç borçluydu. Ankara'da iki penaltı atamayıp puan bıraktığında ve Konya maçında iki farkı uzatmalarda kaybettiğinde ve Rize'de 8 tane atamayıp nasıl kaybettiyse şanssızlıktan, o kadar şansıyla kazandı Antalya'da... Birini geri aldı diyelim... Rahatsızlık, Antalya maçı dönüşünde, en iyi oynayanı soran arkadaşlarımıza "İnamoto" demesidir Gerets'in. Erdal Keser'in Alman mantığı, yani mantıksızlığı ile pek bir örtüşen Gerets, bu konuda uyarılmalıdır. Bu takım için motivasyon çok önemli bir silahtır. Motivasyon, "İnsanlara yaptırmak istediğiniz şeyleri, sanki kendileri öyle yapmak istiyormuş gibi yaptırabilme sanatıdır" diye bilinir. Takımın oryantal bir Akdenizliliği vardır. Onlara "otomat" muamelesi yapamazsınız. Alman topçusu öyle olabilir ama o da yöneticisine "bankamatik" gibi görür. O zaman ruhsuzlaşırsınız. Erdal Keser, Hasan Şaş'ı iterse, bu "mekanik" üstünlüğün "ruhsal" boyutu dışlaması demek olur. G.Saray'ın en önemli silahı ise Gerets'in Herr Erdal üstünden yaptığı robotlaştırma değil, patlayan enerjilerden oluşan sinerjisi ve dolayısıyla ruhudur. Erdal'ın kendine gelmesi, ya da getirilmesi gerekiyor. ------ > Aristo mantığı Güç; hiç bir zaman özür dilemek zorunda olduğunu hissetmemektir, derler. Pekiii... Bu "odun" olmak anlamına gelmiyor mu? Güçlüler odun gibidir diyebilir miyiz? Futbolun içinde bir hakemin, bir yöneticinin, bir yorumcunun, bir oyuncunun özür dilemesi gereken o kadar çok şey, o kadar çok defa olmakta ki, ama gittikçe kabalaşan ve "taraftarını müşteri gibi gören" anlayışın yaygınlaşmasıyla odunlarımız da çoğalıyor galiba... ------ > S-ÖZ "Meşvereti terk ile doğru bulunmaz, müşavere gibi yardımcı da bulunmaz." (Hz. Ali) ------ > Einstein der ki: "Ne kadar hazin bir çağda yaşıyoruz. Bir ön yargıyı ortadan kaldırmak, bir atomu parçalamaktan daha zor artık."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.