Tek cümle, bilcümle ezcümle Olimpiyat

A -
A +
4 yılda bir yapılan, saniyenin onda biri daha hızlı olabilmek için 4 yıl boyunca günde 6 saatlik bir çalışmanın veya yarım santim ile yarım kilo daha ileri ve daha ağırı için yıllarca uğraşılan bir çabayı tek cümlede nasıl anlatabilirdim. Victor Hugo'nun Sefiller adlı 5 cildinde ve mum ışığında el yazması yoluyla 2,5 sayfayı tek cümlede anlatabildiğini bilen biri olarak?bir deneyeyim istedim. Okuması biraz zor ama bu sefer bağışlayın beni. Sizi zora koşmak istemezdim ama Olimpiyat çok zordur.. Hayatında hiç koşmamış, dededen kalma arazisine veya köşküne dikilen iki gökdelenden topladığı kira bedelleriyle hayatın mesela Bağdat caddesine beleşten kurulup, karısı oğlunu ilkokulun önünden ciple alıp eve getirdiği için sınır tanımaz-ekonomi bilmez bir şımarıklıktan edinilmiş kişiliği sayesinde takımının kazanmasıyla havaya rastgele ateş edebilen adamın çocuğu neden "koşucu" olsun ki; küçük yaşta baba arabası ile geniş caddelerin geç vakitlerine sıkışmış bir enerji patlaması yaşamak varken, ağır bir disiplin ile kendini yorsun ve yarışçı, atlamacı veya dayanışmayı ve paylaşmayı hiç bilmediğinden bir "takım sporcusu" olabilsin ki; Adıyaman'da yüzme havuzu yapıp bunu eşekler toplandığında kaçmasınlar diye kullanmak ucubeliğinden üç tarafı deniz olan bir ülkenin neden bir yüzücüsü olmadığına ve havuzlarda dalga yutup köpük yiyerek boğulmamaya çalışmak durumuna tekten gelim-tüme varım metoduyla ulaşmaya çalışmak kolaycılığına kaçmak varken, bizim Pekin'deki çocuklara hesap sorma hakkı kendimizde ne kadar varsa o kadar da, evden kaçmış bir kızın dramını televizyonda seyredip bir bilgi içerme ihtimali olan her şeye kör bakmak ve sadece takımı kazandığında yan yana dizilmiş takım kimlikli tanınmış yorumcuların peşine takılan adama da o kadar hesap sorma hakkımız olduğunu mahfuz tutarak, kayak hocalarının turistik hizmete ve ülkemizi çok farklı şekillerde temsil (!) etme yeteneklerine harcanan zamanı bu kadar kayak yerinden bir uluslararası bir sporcu çıkmamasını sorgulamaya ulaşamazsak; Türkiye'de okunan gazete sayısının hâlâ daha 2,5 milyonun altında olması ve onlarında çoğunun bakılmak üzere programlanmasından, oyuncu-senaryo-kurgu anlamında müsamere düzeyinde kalabilen bir diziyi seyretmek varken ve bunun reytingini baş tacı yaparken haber ve belgeseli izlemek ne kadar mümkün değilse, "itirazım var" veya canlı insan dramlarındaki reality ilkelliği içinde insanların azarlanması seanslarına ne kadar itibar ediliyorsa, bir o kadar "oğlum yüzse ne olur" deyip elinden tutarak hemen bir futbol alt yapıya yazdırmaya çalışmak ve kolaydan yırtma telaşına girmek itibar görüyorsa ve böyle bir ailenin çocuğundan madalya beklemek nasıl ayıp oluyorsa, Anadolunun içlerindeki enerji ve başarma açlığı davar gütmek ile kız kaçırmak için harcanıyorsa eğer; bilgi edinmek yerine ucuz bilgisayar oyunlarına gömülmek ve chat ile zamanın kafasına kurşun sıkmak en tercih edilen yol ise eğer; "zaman bol ama disiplin ile sabır yok" kıskacından kurtulunamıyorsa, başkalarının teptiği toptan kendimize başarı ve öykünmeler çıkarabiliyorsak, ancak futbol stadının tribünlerinde sadece omuz omuza iken "topluluk" durumumuzu "toplum olduk" sayabiliyorsak eğer; kültürü sadece mantar yetiştirme yöntemi sanıyorsak, folkloru sadece müzik eşliğinde tepinmek kabul ediyorsak, Atalay'ın, Terzi'nin, Büyükuncu'nun, Sağır'ın, Akkaş'ın, Eroğlu'nun günahından daha fazlasını biz toplum olarak içimizde barındırıyoruz galiba... >> S-ÖZ "At bulunur, meydan bulunmaz.. Meydan bulunur at bulunmaz.." (Olimpiyatlar için söylenmiş olsa gerek, bir Türk atasözü..) >> Takım ruhumuz yok Benim anlamadığım, ya da çok iyi anladığım şey, bizim gibi ülkelerin madalya avcılığına hep bireysel sporlarda ulaşmaya çalışmamızdır. Takım sporlarında hiç olamıyoruz. Bu konudaki en iyi örneğimiz futbol takımlarımız. Milli olanı ve olmayanı.. Dayanışma ve paylaşma özelliğimiz pek yok galiba. Bizim sorunumuz çalışma ve hazırlıktan çok "sosyolojik" galiba... >> POST-İT Delikanlı tek başına 200 ülkenin alamadığı madalyayı topladı.. Gerçi bunda; Speedo mayolarının bayan adı verilen ana malzemesi balık olan bir ürünü ile Nasa teknolojisinin payı da yok değil. Üstelik havuz derinliği üç metreye getirilmiş ve eni de büyütülmüş. Geri dönüşlerdeki dalga engeli en aza indirilmiş... Yakındır, ring büyüyebilir veya minder küçültülebilir... Futbol da iki topla oynamaya doğru gidiyor zaten... >> Mert Aydın yazdı Geçenlerde Vatan gazetesinde Mert Aydın'ın aşağıladığımız sporcuları yorumlayan bir yazısını okudum. Tek kelimeyle benim de düşüncelerimdi onlar... O, aklamıyor, tersine yanlış yeri sorguladığımızı anlatıyordu. Olayı "hazırlık" kelimesini yanlış algılamamıza bağlıyordu ve çok haklıydı. Fikir devşirmemiz gerektiğini söylüyordu sporcudan önce. Amerikan şirketlerinin, yani özel teşebbüsün kendi yararına değil, ülke yararına sporcu yetiştirmeye nasıl bir otokontrolle hizmet verdiğini anlatıyordu. Bayıldım.. Başlığı "Asıl boğulan kim?" Bulup okuyun lütfen... >> Bizim yüzücü veya koşucu Türkiye rekoru kırıyor ve biz kızıyoruz. Türkiye rekorunun kendisi zaten ancak 46. filan olabiliyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.