Çekindiğim nokta Sivasspor maçı düzeneği ile maça çıkmak ve Melo'yu savunmanın içine gömerek oynamaya çalışmaktı.
Bu strateji ister istemez takımı Melo'dan uzun paslara, onun riskli oyununa ve en geridekiyle en ilerideki oyuncunun arasını en az 60 metreye çıkarıyor...
Bu da Wenger'in arayıp da bulamayacağı bir şeydi...
Ne düşündüysem aynen oldu...
İki bekimiz "kağıttan bebekler" gibiydi...
Oyuna ve tabelaya başkaldıran kimse yoktu Sneijder'in dışında. Kendini son anda kadroda bulan Yekta belli ki iki saat öncesinde böyle bir maçta oynamayacağını kabullenmiş bir oyuncuydu. Pandev ve Djemaili dolanıp durdular.
Her çıkışında topu kaybeden ve her kaybettiğinde de fena halde yakalanan bir takıma döndü Galatasaray ilk golü yer yemez.
Zaten Arsenal de öne geçtikten sonrasını "halı saha kıvamında" top gezdirip kendini eğlendirerek oynadı...
Dostlar...
Galatasaray'ın kötü oynadığı çok maç vardır...
Farklı kaybettiği birçok maçı da bilirim...
Ama ilk kez bu kadar dağınık, bu kadar korkak, en büyük özelliği "rakip kaleye cesurca gitmek" olan bir takımın bu halini yaşayan biri olarak şimdi diyorum ki; sorumlusu kimse bedelini ödemelidir...
Yenilir insan...
Ama bir köy takımı gibi değil...
Teslim olarak hiç değil...
İki pası üst üste yapamayan ve Emirates Stadı'na "Sivasspor maçı modelini" taşıyarak çıkan bir hocası ve "şapkasını alıp gitmeye çalışan" bir başkanı olduktan sonra ancak böyle yenilebilir bir takım...
Seyircisi bile bir sahaya meşale atmaktan vazgeçmeyen bir takımın demek ki Şampiyonlar Ligi'nde işi yok...
MAÇIN ADAMI
Ayakta kalabilen Sneijder
KIRILMA ANI
Prandelli'nin kadroyu tahtaya dizdiği an...