Futbolu, futbolun güzelliğine ve cazibesine aykırı olarak "takdir" etmeye karar veren "iktidar" sahibi "muktedirlerin" üzerine ilahi adalet tokat gibi iniveriyor. Manipülasyon, ilahi iktidara takılıp kalıyor. Bazen de haksız acılar açıkça ödüllendiriliyor. Bütün bunlar topun üzerinden dağıtılıyor biz de peşine takıldığımız topun canlı olduğunu düşünmek zorunda kalıyoruz. Bazen, "takdir" hakkını şaşıran hakemlerin bile hatalarını, oyunda emek çalmaya kalkanların şaklabanlıklarını, "ilahi güç" pek de güzel ve ahenkli bir biçimde dengeleyiveriyor. Şu futbol çok tuhaf bir oyun. Tesadüflere bağlı sanıyorsunuz ama onun hiçbir senaryoya uymayan anlık esintilerle en "cıvık ve cazibeli" spor dalı olduğunu öğreniveriyorsunuz. Top, en "cilveli materyal" bu işin içinde. Örneğin; eğer Bülent Demirlek bir hafta önce o hatayı yapmasa ve kader ağlarını o şekilde örmese, Beşiktaş yüzlerce binlik dolara yakın kazancı, geriye kazandığı ambiyansı, tekrar ayağa kalkışını ve hatta dirilişini, hocasının onurunu, yönetimin perçinlenmesini ve tartışılmanın bitmiş olmasını, geleceği baştan kurma şansını elde edebilir miydi?.. Bir buçuk sezondur hakemlerin kendi aleyhlerine yaptıkları hatalardan dolayı başına gelmedik iş kalmadığına inanan Beşiktaş, bütün bunları silip atmayı, yine kendi aleyhine olacak bir hakem hatasına borçlu olduğunu hayal edebilir miydi? "Bir hakem hatasıyla" her şeyi kaybettiğine inanan Beşiktaş, kaybettiği her şeyi "Bir hakem hatasıyla" kazanıvermedi mi?.. Hocası efsaneliğe "Bir hakem hatasıyla" adım atarken, içindeki enerji ve kazanma azmi yine "Bir hakem hatasıyla" açığa çıkıvermedi mi?.. Bu, topun canı olduğunu düşündürten bir "ilahi takdir" sayılmaz mı? İki kupa yarı finalisti 24 saat arayla aynı şekilde finale gelmedi mi? Oyunda iki misafir takım muhteşem birer golle öne geçmedi mi? İki ev sahibi takım, tam tur giderken ve maç biterken ıkına ıkına ağlara zor giden birer golle uzatmaya kalmadı mı? Penaltılarda da tur, ev sahiplerine gülmedi mi? Arada kopya kağıdı var gibi oynanan iki maçta da topun canı olduğunu düşünmediniz mi?.. Trabzon-Denizli finaline 5'er dakika kala ligin iki finalisti kupada da birbirlerini karşılarında bulmadılar mı?.. G.Saray ve F.Bahçe şimdi iki kez kafa kafaya tokuşturulacaksa bu, topun canı olduğunu düşünmemizi gerektiren bir "ilahi takdir" sayılmaz mı?.. Yarı finalin 17. dakikası. Ümit Özat, neden saldırdı Giray Bulak'a? Luciano'nun Ersen Martin'i Giray Bulak'ın ayaklarının dibine yuvarlayan kararlı ama kasıtlı girişi nedeniyle değil mi? Selçuk Dereli haklı olarak "top oyun mesafesinde" olduğu için sarı karta başvurmadı ve orada çıkan şamatada hemen uzaklaşan Luciano yırttığını zannetti. Ardından aynı Luciano değil mi, başkasının golünü sahiplenen ve içeri girerken topu dürten? İkinci kez sıçradıktan sonra kader ağlarını ördü ve Luciano alnının ortasına kırmızıyı yedi. Kader onun uçkurunu 9 yerden koparmış olduğu için masum gibi görünen sevincinin içinde gizlenen kural ihlâli nedeniyle oyundan önünde sonunda atılması topun canı olduğunu düşündürten bir "ilahi takdir" sayılmaz mı? Alın yazısını "italik" karakterde yazıldı sanarak kaderinin daha iyi olacağına inanmak ayrıcalığını, topun canı olduğunu düşündürten ilahi güç sonunda nasıl da dengeliyor. Son günlerde önüne bakacak hâli olmayan G.Saray'ın hâlâ daha önünü kesmeye çalışan husumet dolu zihniyet bir ilahi takdire kurban giderse hiç şaşırmayın. Çünkü, "ilahi takdir" asla "hakem takdiri" olarak geçiştirilemiyor... Gâf-ı Güzaf Daha önce de acı çekmeden başarı olmayacağına değinmiştim. Dört yıl acı çekenler kazandı UEFA Kupası'nı. Süperini de kupaların, şampiyonluğun üst üste dördünü de... G.Saray oralara gelmek için gol bile atamadığı Şampiyonlar Ligi grupları yaşadı. Acı çektikçe, acı çeken kadroyu korudu, üstüne koydu ve sonunda başardı. F.Bahçe de acı çekti... Ama ne yaptı? Acı çekenleri attı kapının önüne. O acıları çekenlerden bir tek Rüştü var şu anda kadroda. 3 sezon önce sıfır çeken kadrodan herkes parasını aldı, çekti gitti. En fiyatlı oyuncuları yani "babaları" toplayıp "en pahalı kadrosu olana" vermiyorlar UEFA'yı. "Tesadüfen" hazımsızlık oluyor bunun adı. "Laf ola, beri gele" şeklinde lâf-ı güzaf eylemiştir sayın F.Bahçe Başkanı. Lâfı da gafla doldurmuştur. İki grup, yenilmeden 15 maç, İtalyan, İspanyol ve iki İngiliz elemek, onu tatmin etmeyebilir. O, Real'den alınan Süper Kupa'yı da harcar, 4 yıl üst üste şampiyonluğu da. Lâfının içindeki gafta yöneticileri, oyuncuları harcarken çok da kolay bir şekilde Fatih Terim'i de harcamıştır. Acı ve eziyet çeke çeke oralara ulaşanları da harcamıştır. Sayın başkan "UEFA tesadüftür" dedi. Biz de "UEFA tesadüftür" anladık. Meğer yanlış anlamışız!.. Şimdi de gâf-ı güzafları "şöyle anlamalısınız" diye "başkanın söylediklerine meal programları" düzer oldular. S-ÖZ G.Saray sendeleye sendeleye, emin adımlarla gidiyor. (Sinan Engin) POST-İT Allah, herkese böyle tesadüfler nasip etsin. (Hakan Şükür) Hagi'ye mektubum var Sevgili Hagi, Benden söylemesi, bu aralar her an herhangi bir maçı kaybedebilirsin. Mesela bu hafta Malatya'da kaybedebilirsin. Çünkü kapalı ve yerleşmiş bir defansı açamıyorsun ve açabilecek oyuncuları da kullanamıyorsun. Rakip yerleşmeden de saldıramıyorsun. Aylardır olduğu gibi bu hafta da sevgili Feyyaz Uçar ne bekliyor ve neye hazırlandıysa onu dökeceksin sahaya. İsimler de aynı olacak, isimlerin dizilişi de. Rakip kaleye sırtı dönük oynayan oyuncuların çok fazla. Zorunlu olarak da onlara "uçurtma" gönderiyorsun ve iki adamını kilitleyerek, senin takımını kilitliyorlar. Sürprizin yok, sıra dışı hamlen de yok. Kimi çıkaracağın ve yerine kimi sokacağın da belli, hatta bunları ne zaman yapacağın da. Bu hafta seni kurtaracak olan üst kattakiyle, alt kattakinin birbiriyle oynayacak olmasıdır ama ya sonra?.. Bu hafta tek umudum, beni senden özür dilemek zorunda bırakmandır. Sevgilerimle, bir dost... Kral ve rezil İki penaltı aklıma takıldı. Biri Anelka'nın kupa uzatmasında, diğeri de Hakan Şükür'ün Diyarbakır maçında direkleri kırdığı iki penaltı. Eğer direkten dört parmak içeri gitmiş olsalar her ikisi de son yılların en güzel tek vuruşları olmayacak mıydı?.. Üstün teknikle atılan iki penaltı ziyan oldu diye düşünüyorum. Dikili bir topun üstüne geliyorsunuz, kaleci hissediyor fakat havada uzamasına rağmen parmakları yetişemiyor topa ve siz kralsınız... Dikili bir topun üstüne geliyorsunuz, kaleci şapşallaşıp alt köşenin tersine ve hayallerine atlıyor, top dört parmak fazlasıyla tam zıddına gidiyor ve siz rezilsiniz... Dikkat bu bir espridir ciddiye almayın! Pazar gecesi Nihat Özdemir'i duydum. 25 milyon denilen Fenerli'yi, bir gecede 30 milyon yapıverdi. Yakında 70 milyonluk Türkiye'de 90 milyon Fenerli olacak bu gidişle. Sayın Özdemir'e göre Türkiye'de çocuklar 9 saat 10 dakikada doğuyor herhalde. Üretemiyoruz ama ürüyoruz maşallah. Sürekli büyüyen tek şey, sadece insanın yaşıdır sayın başkan yardımcım. Vallaaa, biz bir başarı yaptık, başkası daha iyisini yapana kadar bizimkisi en iyisi. (Fatih Terim)