Trajikomik II

A -
A +

Su kayağını yeni öğrenen herkesin içine düştüğü bir tuzaktır bu söz ettiğim. Birkaç saniye suyun üstünde durur ve düşersiniz. Ancak ilk yapılan hep ipin ucunu bırakmamak ve tekrar ayağa kalkacağını sanmaktır. Bu nedenle su yutar ve direnirsiniz birkaç saniye. Çok geç öğrenirsiniz düşünce ipi bırakmayı... Bu Galatasaray bu yazara daha çok "trajikomik" yazdırır. Böyle giderse biz üçü beşi bırakın sezon biterken trajikomik IX yazarız büyük ihtimalle. Aristo mantığından söz edelim... "Bir insan bir kere bir hata yapar... Aynı hatayı ikinci kez yaparsa bu ancak kaza eseri olmalıdır. Ancaaak... Aynı hatayı üçüncü kez yapmak, ancak aptallıktır..." Der Aristo... Ben demedim valla... Teknik yönden öndeyken aynı orta saha düzeneğine dönüp maç vermek belki aynı duvara kafa atmak olarak değerlendirilebilir. Ama ayların yanlışlarından ders almamış olmak nasıl bir basiretsizlik olarak değerlendirilebilir? "Sezon biter çile bitmez" artık bir kamyon arkasından öteye bir gerçek olmuştur Galatasaray için. Sonunda; "favorisi belli" bir derbi oynanacak hale getirmiştir "derbinin favorisi yoktur" sözünü. "Favorisi yoktur" bir şehir efsanesi olmuş, gerçeği ise Fenerbahçe'nin nasıl ve ne kadar kazanacağı sorusuyla gerçeğe dönüşmüştür. Soyunma odası koridorunda da ezilecek, maç sonu yansımalarında da tuş olacak, güvenlik tedbirlerinden seyirci tahriklerine kadar sınıfta kalacaktır Galatasaray. Çünkü bu tür maçları nasıl oynayacağını, ya da sadece oynayarak kazanamayacağını hâlâ daha öğrenememiştir ve bu yönetim kaosu içersinde buna ayıracak hali ve mecali ve de vakti yoktur. Yenilecektir... Artık kına yakabiliriz... Refleks kabiliyetini kaybetmiş, düşünerek karar verme ve hamle yapma şansı ise tamamen elinden gitmiş bir yönetimin gaybubetinden söz ediyorum. Yönetim kurulunun üçü caz çalıyor, beşi nihavent. Bir araya gelemiyorlar ve İnan Kıraç'a kızdılar "niye konuşuyorsun" diye höykürerek. Bana göre az ve kibar konuştu "ağır abi..." Sonunda bu başıbozukluktan çıkan sonuç; UltrArslan denilen hayli faydalı ama sadece "sanal ortaklık" olan bir gücün, kendini bir "sivil toplum örgütü" olarak görmesine kadar ulaşmış. Susanların; sustukça sıranın susanlara geleceğini göremediği bir kör dövüşü yaşanıyor şimdi. Bunun getirisi ise bir "karakter erozyonu" olmuştur maalesef. Unutmayalım ki; "her maalesef bir teessüf nedenidir..." Başarıdan kâr çıkartılamayan, her türlü krizin hiçbirini yönetemeyen ve her seferinde alabora olan, en ufak bir sıkıntıyı tsunami gibi gösteren medyaya esir düşmüş, her daim domino etkisinden muzdarip olmuş bir on seneden söz ediyoruz. Yenilebilirler... Küme bile düşebilirler... Ama bir "Galatasaraylı" gibi yaşayarak... Bir solucan gibi üzerine basılarak değil... Galatasaraylı olmak bir başka şeydi. Bir özellikti. Bir ayrıcalıktı... Gitsinler birileri ki, sıradanlıktan kurtulalım artık. Karıncaezmez olalım yine... Sultanileşelim... Metin Oktayların ruhu gelebilsin Seyrantepeye... Sürünmeyelim... Kükreyelim... POST-İT Neill ve Baros sarhoş idman yapıyormuş... Baros ve Kewell zaten bir var üç yok... Barış tesislerde dansöz oynatıyormuş... Cana yetersizmiş... Zapata ve Stancu nereden çıkmış ki... Culio kimmiş ki... Bütün bu hengamede adı geçenler hep yabancı ve yabancı orijinli. Ama nedense taraftarın önüne atılanlar hep bizimkiler. Arda, Ayhan, Mustafa Sarp ve tabii ki Servet, Hakan Balta ve Sabri... Medyaya göre UEFA'nın kulübü kapatması gerekiyor!.. Yunus Akgül Spora değil futbola, futbola değil skora bağımlı olduğumuz o kadar belli ki, Gençlik Spor Genel Müdürü Yunus Akgül'ün söke söke alıp getirdiği 2014 Dünya Kadınlar Basketbol Şampiyonasını almış olmanın tadını bile çıkaramıyoruz. Bizi acıya aşığız... Bayılıyoruz böyle güzellikler yerine, birbirinin kafasını koparmaya çalışan hakem teşkilatını ve koca koca adamların tepişmesinden pay çıkarmaya. Sağ olasın Yunus Müdür... Züğürt tesellisi... Bazı içi boş sezonların iki türlü tesellisi oluyor bu haftaya benzer dönemeçlerde. Birincisi... Rakiplerinden geride kaldığında, önündeki "hedef takımın" da bir şeyler başaramamasında aranıyor teselli. Kendisi olamadığında, rakibinin de olamamasından mutlu olabiliyor. İkincisi... Rakibi başarsa bile onu yenmiş olmak avutabiliyor kendisini ve camiasını. Bunu her takım zaman zaman yaşadı. Züğürt tesellisi ile yetindiler çok sezonda. Bu, birçok takımı tatmin etmiş gibi göründü o an için; ama sonunda en az bir sezon daha kaybettirdiği de gözlendi. Bunu gerçek Galatasaraylı "yemiyor" maalesef. Yemeyecek... Yediremeyeceksiniz... S-ÖZ "Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur..." Türk futbol tarihinin ilk "derbinin favorisi bal gibi belli olur" derbisi oynanacak. Galatasaray bu konuda da bir ilktir!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.