Transfer haberinin Türkçe meali

A -
A +

Ölü dönemde transfer haberi "meal" ister. Uzmanlar tarafından "tefsir" edilmemiş transfer haberinden bir şey çıkaramazsınız... Klişedir... "Adriano'nun işi bitti. Gelmesi için yabancı sayısının belirlenmesi gerekiyor..." En az üç gazetenin ortak başlık altı spotuydu bu... Adriano razı, kulübü vermeye razı, parası denkleştirilmiş... Her şey tamam... Tamam da "yabancı kontenjanı" büyütülürse alınacak ancak... Adriano gibi bir adamın "işi bitecek", her şey hazır olacak ve birinin gitmesi beklenecek. Adriano için elimdekilerin en az üçünün sözleşmesini aynı anda "feshetmez isem", ben bu işten anlamıyor sayılırım. Eğer; Adriano "alınabiliyorsa", elindekilerden kimi göndersen olur. Bu, takımlarına "iman" eder gibi bağlı olanların ve yöneticilerinin hoşuna gidecek bir haber şablonudur. Kalıp gibi alınır ve döşenir. Bunun gibi birkaç haber daha oturttunuz mu, sonunda mutlaka bir geçmiş kupür yayınlayıp, "önce biz yazmıştık, haberi bizden alın" gibi öykünmelere ve şişinmelere de zemin hazırlanmış olur. Ama okuyucu ne olur?.. Oligarşinin parçası olur, ne olacak... Horoz dövüşünden, birdenbire futbola geçen ülkelerin kaderidir bu zaten... Yenilen golün hep basit hatalardan yenilmiş olması, atılanların ise çalışılmış ve beceri isteyen goller olarak görülmesi başlatmadı mı gidenin "hain" gelenin "yurtsever" olmasını... Bunu kaşıyanlar doğurmadı mı futbolun oligarşisini... Unutulan ve kargaşayı başlatan noktadan çıkmıyor mu, taraftarın taraf olduğu kadar, futbolcusunu da taraf sayması. Taraftar tabii ki takım değiştirmez ama oyuncudan da taraftar gibi imanla bağlılık beklenemez. Bunu kaşıyan transfer haberleri sebep olmuyor mu; futbol dilencisi tribün meraklılarının dünyaya hiçbir futbol güzelliği getirmeyen ve aylarca süren sezonluk doğum sancısı çekmesine... Beşiktaş'ın hayalinde bile olmayan transferleri döşemek ve G.Saray'ı hâlâ daha kocaman listelerle kapılarda dolaştırmak da cabası. Salla... Biri tutar nasıl olsa... > S-ÖZ Beyaz adamın saati olabilir, ama bizim zamanımız var... (Bir Afrika atasözü) > Soluna gurban Sol ayaklıların cirit attığı bir lige giriyoruz. Kimileri yürümek için kullanıyor sağını ve soluyla gökdelen projesi bile çizer. Kimileri de "ihtiyaçtan" sola kaydırılır ve sol ayağından gelebileni yapar. Buranın kralı tabii ki Roberto Carlos. Orada Wederson da aynı niteliğe sahip. Uğur Boral ise artık solakmış gibi davranmaktan kurtulabilir ve forvet arkasının "Sızmacı golcü ve adam eksilten orta saha" kimliğine geri dönebilir. G.Saray tek sol ayaklı Orhan Ak'dan vazgeçmek üzere. Oraya "vuran ve tutan" Volkan monte edilecek. İki tarafı da kullanabilen Arda ve Hasan şimdi rahatladılar. Carrusca'nın ise ayağı var mı yok mu, henüz kimse bilmiyor. Beşiktaş solun prensi İbrahim Üzülmez ve İbrahim Akın formatlarını Ertuğrul hocasıyla kaynaştıracaktır. Devşirme solaklar yerine gerçek solaklar var büyüklerde... Bu ligin soluna gurban... > Organize işler... Şu büyük turnuvaların "yatırımcı tavrına" oldum olası sinir olurum. Ev sahibi, çuvallarla para harcamıştır ya, onu mutlaka guruptan çıkarırlar. En azından... Bu onlarca yıldır hep böyleydi. 70'de Meksika'da da böyleydi, 2002'de Güney Kore ve Japonya için de.. Son kupada Venezuela, nasıl da ayarlanmış iki maçla gruptan çıkarıldı ve onlara en az 4 maç oynatıldı. Uruguay da silindir gibi geçti üstünden. Torbacılık, çantacılık ne derseniz deyin. O düzeyde oluyorsa, buralarda olduğunu söylediğimde bana niye kızıyorsunuz ki!.. > Renklerin kardeşliği adına Yaşamın tek sebebiymiş gibi hayatın bir parçası haline getirdiğimiz renklerin kökenine ait bir küçük araştırma geçti elime. Altay, federe olmadan önce kırmızı-beyaz olduğunu, ama Nejat Evliyazade'nin Belçika'da oynadığı takımın siyah-beyaz olan renklerine çevirdiğini duymuş muydunuz?.. Ankaragücü Altınörs diye kuruldu ve rengi sarı-yeşildi. Anadolu-Turan Sanatkârangücü adını aldı ve kırmızı-beyaza, sonra da İmalat-ı Harbiye adını alarak sarı-laciverte dönüştü. Trabzonspor'un İdman Ocağı'nın ağır ilk dönemde sarı-kırmızı, İdmangücü'nün öne geçtiği ikinci oluşumda kırmızı-beyaz olduğunu, sonra da arayı bulmak için bordo-maviye dönüldüğünü bilir miydiniz?.. Beşiktaş'ın yola kırmızı-beyaz çıktığını ve Balkan harbinin acıları nedeniyle kırmızının karartılıp siyaha dönüştürüldüğünü herhalde duymuşsunuzdur... F.Bahçe'nin sarısının "kanarya sarısı" diye tanımlanan limoni ve soğuk bir ton olarak belirlenmiş, G.Saray'ınki ise içinde kırmız barındıran ve bal sarısı denilen bir sarıdır. Devam ediyorum ve soruyorum: Bana, bu ülkede top koşturan aşağıdaki renklere sahip takımları bulun: Kırmızı-kurşuni Kremrengi-turuncu Nefti-sarı Portakal-lacivert Yeşil-kavuniçi Havai mavi-vişne çürüğü Şimdilik bu kadar... Bu resmi renkleri taşıyan takımların isimleri de haftaya bu köşede... > POST-İT Tello'dan önce oynamadığı Şili Milli Takım kampındaki olayının haberi geldi. Ben, yine habere nasıl bakıldığı ile ilgileniyorum. Takım kollayarak habere yön verenler olduğu için ve henüz seyredilmediği için bunun mealinin art niyet taşıdığını, tefsirinin ise Beşiktaş'ın başarısızlığını özleyen ve uman tarafsız (!) habercilikten kaynaklandığını düşünüyorum. (Ümit Aktan) > Şiir gibi MHK! Hakemlerimiz Hilmi Ok ağabeyin komutasında yeniden yapılandırıldı. Yıprananlar gitti, yeni yıpranacaklar geldi... Yine işler sarpa sardığında herkes bu insanlara saldıracak ve didik didik edecek onların atacağı her adımı. Hiçbir şey değişmeyecek... Değişmedi zaten Ümit Yaşar Oğuzcan, aşağıdaki dizeleri 1966'dan bu yana yazdığından beri... Maç başladı Seyirciler oyun peşinde Oyuncular top peşinde Maç bitti Taş, minder, şişe Tekme, tokat, kroşe Seyircisi oyuncusu Hepsi hakemin peşinde > Trabzonspor, sakin kararlı ve sessiz geliyor. Hedefi UEFA diye koymuşlar ve görülüyor ki, İNTERTOTO'ya birkaç beden büyük geliyorlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.