Türk usulü bir derbi analizi...
14 Mart 2012 01:00
Bu maçın günler öncesinden başlayan ve herkesin kendi çapında yaptığı "analiz ve sentez" yığını arasından, bir başka pencere aradım kendime. Değerlendirmemi Türkçe yapmak istedim ama işe sanat değerleri açısından bakınca, Türkçe yazmak ve konuşmak mümkün olamıyor. Zaten Türk futbolu bile Türkçe değil ki; olsa olsa "Türk usulü" diyebilirim.
Klasik yüz yıldır, hep oynadıkları için...
Kronik on yıldır, biri hep yendiği için...
İronik bir yıldır, malum durum nedeniyle...
Oysa durum tamamen akut...
Biri huzurlu ama bilmem ne kadar tedirgin...
Diğeri hep gergin ama bilmem ne kadar kendinden emin...
Birinde iki "romantik" var ortada, Alex ve Emre namında. Ay ışığı seyrederken sevgiliye yazılan şiirin romantizmi değil; tam tersine zekâ, yetenek ve isyan ile yüklenmiş duygusal patlamaların romantizmini kastettim.
Diğerinde iki realist var, Elmander ve Selçuk mahlaslı; tam görev adamı olup, görevlerini mutlaka yaparak, üstüne de bir şeyler ekleyebilen cinsinden...
Melo bir empresyonist ama etkileşimci olarak kendi tayfası olmayacak tribünlerde.
Mehmet Topuz ise tam bir klasik. Oyunun genelinde 60'ların futbolunu daha çok koşarak oynuyor.
Volkan gotik... Sivrisi daha çok...
Muslera barok... Daha yumuşak duruyor...
Necati ve Stoch ise iki sürpriz Dadaist. Şişeyi kırarsınız, kıracağınız ikinci şişe asla aynı formda ve aynı şekilde kırılmış olmayacağı için benzeri olmayan bir sanat eseri ortaya çıkardığınıza inanırsınız o kırdığınız şişeyle... O nedenle iki Dadaist...
Bir tarafta "fazla Fenerli" çok...
Diğerinde "makul Galatasaraylı" sayısı çok...
İKİ SERASKER...
Oyunculuk ve hocalık kariyerleri çok farklı iki adam...
Aykut Kocaman ve Fatih Terim...
İkisi de kendi camialarında baş üstünde. Ama birisi kendi sevk ve idare ederken diğeri camiasının kabullendiği sistem gereği "birinin" belirlediği şekilde sevk ve idare etmeyi seçmiş...
Biri sürpriz kadro veya oyun planı yerine bekleneni yapmak ama bunu iyi yapmak üzerine strateji geliştiriyor.
Diğeri ise ilk yarının derbisine biri 20'ye yeni girmiş, diğeri 20'yi yeni bitirmiş iki delikanlıyı 90 dakika oynatarak çıkabiliyor.
İkisi de tarz adamı...
Biri değerli tablolar satın alıp evine asan biri...
Diğeri bayılıyor taşı yontup bir şeyler çıkarmaya...
Biri orada hissettireceği baskıya fazlasıyla güveniyor. Hünerli oyuncularına yaslanacağı önceden belli...
Diğeri oranın sendromunu yaşamamış oyuncuları bir araya getiriyor, Necati hariç orada yenilmiş ve bunu kanıksamış oyuncusu yok. Onu da oynatmaz ise bunu yaşamış bir tek Balta kalır takımda. O da takımın buzdolabı zaten...
Ev sahibi olanın seyircisiyle oluşturacağı sinerji ve kaybedecek hiçbir şeyinin olmaması en büyük avantajı...
Biri popüler müzik...
Hep çok satar...
Diğeri klasik Türk müziğidir...
Ve anlayanadır...
POST-İT:
Canlı yayınlarda "Sadri sen..." veya "Adnan sen..." diye başlayan cümlelere muhatap olanlaradır sözüm.
Aziz Yıldırım'ın bu insanlarla muhatap olmaması, onun ne kadar akıllı bir "tek seçici" olduğunu kanıtlamıştır.
Bu konuda "ulaşılamaz" ve "çekinilen" figürü benim için özenilen bir duruş olarak anılacaktır...
Seyirci profili değişmeli
Bu ülkede atletizm seyircisi varmış demek ki.
Olimpik seyirci, tenisten anlayan da varmış.
Ataköy'de kanıtlandı hafta sonunda...
Eğer futbol seyircisi;"Para verip müzeye gidebilen, kırmızıda geçmeyen, yere tükürmeyen, sağ şeridi ihlal etmeyen" kişilerden oluşursa, futbolda, futbolu yöneten ve seyreden de başkalaşır...
Dönüşür ve değişir...
300 bin nüfuslu Manchester kenti gibi City ve United takımlarına 50'şer binden 100 bin kombine satarsak "futbolu sever" oluruz. Aksi takdirde "tabela 1-0 yazsın da nasıl yazarsa yazsın" esareti yaşarız. Hatta hakem hep lehimize hata yapsın diye bekleşiriz...
Böyle bir ülke olabildiğimizde de zaten "kadına şiddet" uygulayan olamayacağı için "kadına şiddete ceza" gibi bir kanuna da ihtiyacımız olmaz...
S-ÖZ: (Ümit Aktan)
"Öğüt vereceğin kişiye dikkat et. Kendini kral zannedenlere öğüt vermek en tehlikeli iştir."
Hiçbir hukukum ve ortak yanım olmamasına rağmen, yorumcuların arasında Kaya Çilingiroğlu'nu başa alıyorum. Yorumcuyum diye geçinenlerin ayıbıdır bu...