Bragadan Sivasa.. Artı 15'den eksi 2'ye... Gururu okşayan ve tabii ki insanı ister istemez gevşeten ve rakibin haddini aştığı bir maçtan, liderliğinizi bırakmak ihtimaliniz olan stresli ve rakibin haddini bilerek oynadığı bir maça ve çok zorlu bir rakibe... Bu sezon ilk defa ikinci olarak ve lider olabilmek için bir maça başlamak... Kolay değil elbet... İşte bu zorluktan 'rakip kaleye gidemeden öne geçen' Galatasaray'ın, Sivasspor'un ateşli ve istekli oyununa 'boynum kıldan ince' diyen cevabı geldi. Uğraşmadan attı ama rakibin didik didik ettiği ataklara da boynunu uzattı. Ardından yine uğraşmadan ve rakip kaleye sağlıklı bir ziyaret gerçekleştiremeden atılan ikinci gol... 'Bu ne biçim maç' diyesim var... Hele ikinci yarının başlarında hiç hücum denemeden atılan üçüncü golden sonra futbol denilen sansasyonel olayın bir anlamda kısmetle ilişkili olduğuna inandım. Rakibin altı pasına girmeden üç gol bulmak bir başka hüner olsa gerek... Geriye kalan dakikalar ise bir başka film. Kör olup şarkıcı olan ve fabrikatör oğlanı fakir düştükten sonra bulup gözleri açılan kızın hikâyesi... Bir halt oynamadan ve sadece ortada boğuşarak üç puanı böylesine zorlu bir deplasmanda cebine koyup büyük derbi öncesine adım atmak ancak iyi oynamasa bile kazanabilen bir takımın eseri olabilir. Biz onlara 'büyük takım' diyoruz... Başta uyum sorunu demiştik ya... 9 gün bu maça hazırlanan bir takımla aklını Portekiz'de bırakmış bir takımın mücadelesinden, uyum sorununu daha kolay aşan bir takım geçebildi. Sivasspor'un büyük maça uyumu ile Galatasaray'ın iklim şartlarına uyumu arasından sıyrılan Galatasaray oldu.