Galatasaray ne Florya'da, ne Ali Sami Yen'de, ne de futbol aleminin tüm ünitelerinde "sevk ve idare" edilememektedir. Mesele bu kadar basittir... Sondan başlayalım o zaman. Taraftar tepkili. Haklı olarak hıncını almak istiyor. Maçın kaybından çok, içine düşülen durumdan yakınarak bir yerlerin canını acıtmak istiyor. Servet'i seçiyor önce... Sonra Ali Turan'a takılıyor kafası ve başlıyor nefretini kusmaya. Sonra hırsını alamıyor ve kronik hedef Adnan Sezgin'e yöneliyor. O da kesmiyor tabii ki ve orada olmadığını bilmediği başkanına yükleniyor. İstifa istiyor. Hani biraz daha zamanı olsa Obama'yı göreve çağıracak, "Obama başkan Cim Bom şampiyon" diye haykıracak. O kadar çaresiz o gün statta patlama noktasına getirilenler. Aslında ne istediğini bilemiyor ama birilerinin bir şeyler yapmasını bekliyor. Beklediğini ne Servet, ne Ali Turan ne de Adnan Sezgin yapabilir. Yapacak olan başkan ise Uzak Doğu'da düz koşularına başladığı için durumdan o an için bihaber ve o an itibariyle haberi oluyor olan bitenden. Batıya açılan karanlık! İşin en acıklı tarafı ne yapacağını bilemeyen taraftar, aşkıyla yanıp tutuştuğu sevgilisini incitmek, hatta kırıp dökmek istiyor. İşte o an ışıklar söndürülüyor... En vahim olan da budur... Koca Galatasaray işte o an "karanlığa" gömülüyor... Müziğin volümünü yükseltmek ise bir başka görgüsüzlüktür... Kaptanı, başkanı, canı kanı ve onlara göre tek "yıldızı" uzaklarda bir yerlerde düz koşu yapıyor. Onlar ise sahada çaresizce çırpınan Servet'e, garibim Ali Turan'a, Cana'ya, İnsua'ya filan patlıyor nefretle. Lise, stada giden metro, tüzük derken Galatasaray'ı unutmuş, vitrindeki en önemli ürün olan futbol takımı üstünde Feldkamp-Cevat Güler-Bülent Korkmaz-Rijkaard firması-Hagi eylemleriyle oynamıştır yönetim. Kendine hep bir "kalkan" aramış, geçici tedbirlerle geleceği karartmıştır. Ocak sonunda yeni stadın ilk lig maçı Sivasspor ile oynanacaktır. Ben bu köşede 6 hafta kadar önce "yeni statta ilk maçı kümede kalmak için oynamak zorunda kalabilirsiniz" demiştim. Doymuş yağ oranı GİGA'nın maç sonrası depresyon içeren açıklaması aslında hiç kıvırmadan gerçeği söylediği andır. Takımın içinde "doymuş yağ oranı" tavan yapmış oyuncuları olabildiğince afişe etmiştir, O gün orada olmayanlar da dahildir bu sözlere, benim futbol anlayışıma göre. Kaptanının bile daha 23 yaşına yeni ulaşırken ve hiçbir başarıya ulaşmışlığı yok iken, henüz bir kupa kaldırmışlığı bile bulunmadan "doymuş yağ oranı" tavan yapmışsa; işte orada bir "sevk ve idare" sorunu vardır. Mesele oyuncuları antrene etmek veya sahaya hiç kimsenin akıl edemediği bir şekilde dizmek meselesi değildir. Sabri kaleye, Ufuk kanada, Neill santrfora, İnsua stopere geçemez ki... Demek ki mesele malzemesi insan olan bir gurubu "sevk ve idare" etmek için maaş alanları, onların "sevk ve idare" ettiği oyuncu gurubunu ve haftada bir toplanıp yeni bir cevher yumurtlayanları doğru bir biçimde "sevk ve idare" etmek meselesidir. Yani çözüm şu anda Uzak Doğu'dadır... -------------------------------------------------- Formül basittir. Bir futbol takımının başındaki adamın görevinin %60'ı malzemesi insan olan bir gurubu sevk ve idare etmektir. Kalanın %20'si antrenman bilimi, kalan %20 de sezon ve maç stratejileri geliştirmektir. Başkasının kurduğu bir takımı kucağında bulan GİGA; nam-ı diğer Hagi çaresizdir. Çünkü bütün hepsini sevk ve idare etmekle yükümlü olan başkan Uzak Doğu'da, kaptanı ise bir başka yurt dışı aleminde düz koşular yapmaktadırlar... -------------------------------------------------- POST-İT Defans oyuncusundan ofansif işler beklemek ve üretmek, bir ofans oyuncusunun defans yapmasından daha verimli, daha hoş ve daha şıktır. Hatta daha çağdaş ve evrenseldir. Bunu ben demedim, bir İngiliz hoca demiş. Schuster de bunu yapıyor. Kaybetse bile yapmaya devam ediyor. S-ÖZ "Kelamından belli olur ol kişinin miktarı..." Günün bayramlık sözü Görevimizin başındayız Yarısı toplanabilmiş, başı ile bağlantısı kopmuş "bir kısım yönetim kurulu" toplandı. Toplananlardan biri pencereyi açtı. Baktı ki gündüz olmasına rağmen ortalık karanlık. Pencere ise batıya bakmıyor, onu anladı. Döndü odada bulunan bir gurup yönetim kurulu üyesine ve şöyle seslendi: "Görevimizin başındayız!.." Başı burada değil. O nedenle Galatasaray kümesten kaçmış ve kafası kopmuş tavuğun can çekişirkenki havliyle nereye doğru gideceğini bilemeden savrulup duruyor.