İki takımın da çok iştahlı oyunu, kaliteyi bir yana bırakalım, iyi bir mücadele ve olağanüstü goller seyrettirdi. Bu yüzden oyuncuları ve iki hocayı kutluyorum. Oyuna müdahaleleri de olabildiğince doğruydu. Ancak, bir Ricardinho edebilen bir kadro ile bu mücadeleyi çıkardığı için Yılmaz Vural'ın elini iki kere sıkmam gerekiyor. Adamın adı Ricardo Luis Pozzi Rodrigues. Adamın isminin bir kısmı bu. Ama bu tür adamlara takma ad olarak "inho" eki koyuyorlar. "Cuk" anlamına geliyor. Yani Ricardocuk. Adam da zaten parayı cukkalamış takıma da cuk oturmuş. Yav kardeşim biraz topa ayağını sok. Kleberson'un da ondan farkı kalmayınca, Beşiktaş geriye düştü. Antalyaspor'un sol tarafında İlyas'ın geriye yardımı olmayınca, Volkan'ın boşalttığı alanlar Beşiktaş'ın gollerine sinyal verdi. Burayı iyi kullanan Ali Tandoğan ve dönüşü muhteşem olan Koray, birden bire maçı 3-1'e getirdiler. Ancak Yılmaz Vural'ın daha doğru hamleleri sol tarafı ikinci yarıda kapatınca, skora da ortak oldular. Golleriyle ve gidip gelen skoruyla "Bu hafta iyi ki, bu maçı yazmam için vermişler" dedim. Beşiktaş defansının ortasında yerden ve havadan mükemmel top kesen Toraman ve Zan manevra yeteneği olmadığı için ilk topa basamadıkları zaman çok kolay gol yiyor. Bobo'ya ve Coşkun'a vermişlerdi coşkuyu. İkisinin de her vurduğu gol oldu. Ancak son 2 dakikada bu kadar güzel bir mücadele ve bu kadar üst düzey golün üstüne maçı iyi götüren Bülent Demirlek'in 2 dakikaya sığdırdığı eyyamı kabul edemem. Bırak kardeşim maç nasıl bitecekse, bitsin. Sen "4-4 bitsin" diye niye uğraşıyorsun? Son 2 dakikada bir Avrupa takımı gibi birbirine saldıran iki ekibin rahat bırakılması gerekirdi. Antalyaspor'un yayın üzerinde elde ettiği faulleri görmezden gelmek hakemlik değil, "bu muhteşem maçın içinde başrolde ben varım" demektir. Uzun zamandır bu kadar kalitesiz, bu kadar zevkli bir maç izlememiştim.