*** Bugün Bayram.. Halk olup helak olmak istemeyenlerin bayramı. Futbolumuzun içine girip, bizim "bi halttan" anlamadığımızı bize kanıtlamak isteyen ünlü ama köylü "bi takım" hocaların bize ders vermeye çalışmasından bıktım. Durup dinlenmeden bizim ne kadar yetersiz olduğumuzu bizim paramızla bize anlatmalarından bıktım. Üçünün birden bayramı zehir etmelerini hazmedemedim. İşvereni Türk olan "ünlü" yabancıların aşağıdaki menkıbeden bir ders alacaklarını umarak yazdım. Ben onlara "bi ders" vereyim istedim. Tercümanlarının kifayetinden şüpheli olmakla birlikte.. ------- Zamanın birinde bir oduncu, ormanda odun keserken çalıların arasında bir yılana rastlamıs. Tam elindeki baltayı kaldırıp yılanın başını vurmak üzereyken bir an hayvanla göz göze gelmiş. Yaradana olan aşkı -yılan bile olsa- yaratılana yansımış ve yılana vurmaya kıyamamış. Yılan da duygulanmış, dile gelmiş. "Ey insanoğlu, sen bana kıyamadın, ben de sana bir iyilik edeceğim" demiş. Bir kör kuyuya dalmış ve kaybolmuş. Biraz sonra ağzında bir altın lira ile dönmüş ve oduncuya uzatmış: "Bundan böyle ömür boyu sana her gün bir altın lira vereceğim." Oduncu altını bozdurmuş ve evinde o gün şenlik olmuş. Hiç kimseye olan biteni anlatmamış. Herkes sadece oduncunun çok çalıştığı için durumunun düzeldiğini zannetmiş.Yıllar boyu her gün o kör kuyunun başına gitmiş, yılan ile buluşmuş ve altınını almış. Gel zaman git zaman, oduncu ağır hastalanmış. Kuyunun başına gidemez olmuş. Bir kaç gün geçince bolluğa alışmış evinde darlık başlamış. Oduncu oğlunu yanına çağırmış ve yılanın sırrını anlatmış: "Git kör kuyunun başına ve oğlum olduğunu söyle, yılan sana altın verecek" demiş. Oğlu inanmamış ama gitmiş, yılan önce saklanmış, sonra ortaya çıkmış ve oduncunun oğlu olduğuna iyice kanaat getirince de kuyuya inip bir altın getirmiş. Oğlan önce inanmadığı hikayenin gerçek olduğunu görünce hırsa kapılmış, "kimbilir daha ne kadar altın var kuyunun içinde" demiş....Hırsla yılanı öldürmek için bir hamle yapmış, ıskalamış ama yılanın kuyruğunu koparmış. Yılan da can havliyle dönüp oğlanı sokmuş ve öldürmüş... Akşam yaklaşıp da oğlu gelmeyince oduncu iyice endişelenmiş. Hasta yatağından sürünerek bile olsa kalkmış ve kuyunun başına gitmiş ki oğlu cansız yatıyor. Yılan o arada görünmüş ki, kuyruğu yok ve kanlar içinde.. Oduncu durumu anlamış ve çok üzülmüş. Canının parçası oğlu yerde cansız, yıllardır velinimeti olan yılan yaralı... "Hatalı olan oğlum olmalı" demiş ve yılandan özür dilemiş. "Tekrar dost olalım" demiş... Yılan ise acı acı gülümsemiş: "Çok isterdim ama...Sende bu evlat acısı..bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız." ------ > POST-İT Bu ülke insanının gözü kör galiba.. Kimleri baş tacı ettiğini gördükçe kör olduğumuza inanıyorum. Çünküüü: "Körler ülkesinde kral, ancak tek gözlü biri olabilirmiş.." ÜMİT AKTAN ------- > Yabancı damatlar!.. Aklım hala ermiyor şu yabancılara.. Lige bakıyorum, hepsi hala Ersun'un peşinde. Hem sıralama olarak, hem de hoca olarak.. Avrupa'da hiçbiri Ertuğrul Sağlam'ın yaptığını yapamadı. En zor takıma karşı müthiş maçlar oynayıp "eleyecek iken elendi" yaftasını astı boynuna. Gerets takımını sevimsiz hale getirip kendi ile inatlaşmayı sürdürüyor.. Tigana çorbaya çevirdiği gençlerini kurda kuşa yem ediyor.. Zico başkalarının çeki düzen verdiği takımıyla "kurgu dansı" yapmayı sürdürüyor. Üçü de mağlup oldu.. Sadece Trabzonspor ile Kayserispor "mahçup" olmadı.. İki Türk "mahçup" olmadı, üstelik biri "mağlup" bile olmadı, üç yabancı damat ise "mağlup" oldu ve "mahçup" oldu.. Yüzsüzce de çıkıp şunları söylediler: Biri "Kanatlardan gelemedik" dedi. Öteki "Adımı duydum ama ne dediklerini anlamadım" dedi. Üçüncüsü ise "kendi sistemime dönebilirim" deyiverdi. Bunların üçü de "kız evinde kayınpeder beslemesi" gibi duran üç yabancı ve yalancı damattır ve bizim öromuzla bize ders vermeye cüret edebilmektedirler.. ------- > VİZYON... Biz Kanal 1 ekranlarında "LİG DE LİG" adında bir program yapıyoruz. Sporun içine art niyet taşımadan ve seyirciye vaat edilmiş "kavga ihtimallerini" satmıyoruz. Suni karşı fikirler iletmiyoruz. Çok şükür ki; henüz 9-10 haftalık bir programla yıllardır yayında olan programların arasına girebiliyoruz. Önemli olan vizyonunuzun ne olduğu değil, önemli olan vizyonunuzun ne yaptığıdır.. Gittikçe artan bir portföyümüzün olduğunu, çünkü bizi izleyenleri "müşteri" kabul etmediğimizi kabul edenlerin sayısının arttığını önce hissediyorduk, şimdi ise sayısal veriler nedeniyle; eminiz.. Gökhan Telkenar, yıllarca kendisinden esirgenen "ekranın önü" formatını her hafta geliştirirken, İlhami Şarkan'ın "karşı fikirde olmaktan en çok mutlu olduğum tartışmacı" kimliği nedeniyle, yaptığımız işin doğruluğunu hissediyordum. Serdar Çakır ile; bilgiye doğru ve kestirmeden ulaşabiliyorum.. Kısacası biz "program" yapıyoruz, "problem" değil.. Bekleriz.. ------ > S-ÖZ "Kişilerin bilgileri ile duyguları ters orantılıdır. Ne kadar az bilirlerse o kadar ısrarla, ateşle ve inatla savunurlar.." BERTRAND RUSSELL ------ > ÜMİT üzerine ÜMİT'ten bayramlık sözler: Baktım ki bayram öncesinde müthiş bir karamsarlık var üç Avrupalı takımımızda. Sanki her şey bitti gibi. Hayır.. Asla.. Daha ortada alınacak puan sayısına baktığımızda fakirin ekmeği olan umudu yitirmememiz gerektiğini vurgulamak istedim. - Küçük bir balık, ölünceye kadar büyük bir balık olmayı ÜMİT eder.. DANİMARKA ATASÖZÜ - Eğer fırtına sırasında gemiyi terk etme ÜMİDİ olsaydı, kimse okyanusu geçemezdi.. C.F. KETTERİNG - ÜMİDİNİ asla kaybetme ve unutma ki ilik, kemiğin en sert yerindedir.. ŞİRAZLI HAFIZ - ÜMİT, saadetten alınmış bir borçtur.. JOSEPH JOUBERT ------ Benim için; Tromsö ve Bordeaux, Dinamo Kiev ile Randers, Levski ile Tottenham birer evlat acısıdır. Onlar için ise kuyruk acısı sadece.. İYİ BAYRAMLAR...