Bu iş, medyaya hükmetmekle, televizyon kanallarını kontrol etmekle, yorumcuları tetiklemekle ve sistemi "fişteklemekle" olmuyor. Olamıyor... Olamadı işte... "Nasıl olsa birisi bir şeyler yapar ve atar bir tane" bir sistem değildir. Bu iş emek ister, ter ister. Rakibinin beklediğini yapmak, hangi değişikliği hangi dakikada yapacağını herkesin ezberlemesi hocalık değildir. Olsa olsa kendine zarar veren aşırı bir özgüvendir. CİMBOM ÇIKTI SAHAYA... Maça üç dakika var. Milli marşımız söyleniyor. Dikkat ederseniz "mız" ekini kasıtlı koyduğumu fark edersiniz. Bizim marşımız söyleniyor ve konuk olan takımın kadrosunda marşı ezbere bilen, söyleyebilen, ya da bu marşla yürekten ilgilenebilen üç oyuncu var: Gökhan Gönül, Volkan Demirel ve Uğur Boral... Diğerleri niye söylendiğini bile bilmiyor belki... Ev sahibi takımda ise Nonda hariç herkes haykırarak söylüyor. Gönüllerinden hissettikleri bir birliktelik yaşıyorlar. Dolayısıyla bir "Akdenizli" çocuğun, bir Türk çocuğunun "kalbine" girerek kazanılacak bir derbiden sağlıklı çıkan G.Saray olmuş, "cebine" girerek kazandırmaya çalıştıkları diğer taraf ise mahkum oynayıp kaybetmiştir. Savaşamamışlardır ve savaşana kaybetmişlerdir... TOPU DİKTİ HAVAYA... Saha kenarına oturtulan Denizli, Hagi, Kalli, Ali Uras, Faruk Süren... Kim akıl ettiyse aklına sağlık. Nasıl bir "sinerji" yayıldı oradan, anlatamam size. "Vefa" denilen şeyin bir eski İstanbul semti olmadığını gösterirken, karşı tarafın "sadece kendilerine biat eden" adamla ra karşı gösterdiği vefa kavramının da ne kadar yanlış olduğunu gösterdiler. Sahanın içinde "şeytanlık" yaparak üstünlük sağlamaya çalışan taraf ile topu ısıra ısıra oynayan diğer taraf karşılaşmış ve Avrupa'da mükemmel işler başarmış olan taraf hüsrana uğramıştır. Çünkü öğretilerinde bir derbi maçı yenik oynamak bulunmamaktadır. Özellikle G.Saray'ı yenmek en az şampiyonluk kadar "önemli" bir hedeftir kaybeden taraf için. Sıkıntı buradan kaynaklanmaktadır. ONU GÖREN CEVAT... Ve Cevat Güler... Dünyadaki her hoca böyle bir maçın bitiminde önce tribünlere bir göz atar, sonra sahanın içine birkaç adım yürür, sonra da rakip hocaya bir göz atar ve bekler ki tebrik edilsin. Cevat Güler ne yaptı? Maç biter bitmez koşar adım gitti Zico'ya. Sarıldı rakibine. "Geçmiş olsun" dileğini ben gördüm. Sonra da hiçbir yere bakmadan koşar adım soyunma odasına gitti. Sahadan yok oldu, meslek hayatının en "görkemli" dakikalarının tadını çıkarmaya çalışmadan. Bunun adı erdemdir... Bir kere elini açmadı hakeme. Bir tek itirazı yok. Dördüncü hakem onun farkında bile olmadı. Üstelik serzenişte bulunabileceğin tonla pozisyon varken. Nonda gole gidecek iken rakipten gelen pasa kalkan ofsayta bile Hakan itiraz etti ve koştu yardımcıya, Cevat Hoca ise kulübesinde bekliyordu. HEMEN KAÇTI ODAYA... Biri ligin devre arasında Maldonado almış, diğeri ise Emre Güngör... Fiyatlarını ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. Katkılarını ise hem siz söyleyin, hem de ben... Kampa getirilen çocuklara kapanan kapılar, 23 Nisan'da tüm "bebelere" açıldığı için bu sonuç çıkmıştır ortaya. Takımlarını "aşırı korumak" zorunda bırakılan yorum alemi sayesinde her şeyi halledebileceğini düşünenler kaybetmiştir. Kural koyanlar kaybetmiş, kurala uyanlar kazanmıştır. O kadar... (Şimdi ara başlıkları tekrar okuyabilirsiniz.) >> www.bjkhaber.net Son dönemde karşıma çıkan en iyi Beşiktaş değerlendirmesi ve analizini Atacan Tırnova' dan okudum. Başlıkta verdiğim adreste rastladım. Doğru ve ilkeli bir değerlendirme. Beşiktaş camiasının içinde demokrat bir anlayışla özeleştiri yapılması gerektiğini gösteren ve beni fazlasıyla ikna eden bir yazıydı. Kalemine sağlık Atacan... >> S-ÖZ Birisiyle teşrik-i mesai yapacaksan kendini yüksekte görme; burnu büyüklük, soğan gibi kokar... (Mevlana) >> Krallar da kurala uyar Kazanmak için her yolu mubah gören anlayışı reddediyorum. Derbi maçı öncesindeki toz duman arasında yok olup giden bir çirkinliği atlayamazdım. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve ÇOCUK bayramında Juniors Master Turnuvası'nda F.Bahçe şampiyon oldu. Buraya kadar her şey çok güzel... Ancaaak... G.Saray'ı 1-0 ve Beşiktaş'ı penaltılarla 5-3 yenen F.Bahçe soyunma odasında "koca koca bıyıklı çocuklar" şampiyonluğu kutlarken, G.Saray ve Beşiktaş soyunma odalarında "gerçek bebeler" hüngür hüngür ağlıyordu. Furkan, Gökhan, Hüseyin ve Murat adlı, kemik testi ile gerçek yaşları açığa çıkarılmış ve kendi liglerinden atılmış bıyığı ve sakalı çıkmak üzere olan "delikanlılar" dünkü "veletleri" yendiler!.. Bu mu kazanmak? Bu aslında kaybetmek... Etik olsa da olmasa da, kural koyuculuk ile kurala uyuculuk arasında yanlış yöntemi seçmek... >> POST-İT Gökhan Telkenar bir Liverpool-Chelsea maçı anlattı ki tadından yenmez. Üstüne FOX TV'de Bülent Ülgen kardeşimden bir Chelsea-Manchester United maçı yaşadım ki evlere şenlik. Ben yerden atılan bir uzun top ile sağdan gelen bir takım görüyorum ve bana "yerden atılan bir uzun top ve sağdan geliyor Chelsea" diyen bir maç spikeri. Maçı bir dakika rahat bırakmayan Ülgen, adeta ders verir gibi görmediğim her şeyi bana anlatan Telkenar... Bu işin Ferrarisi de var, 68 model makaslı Fordu da... >> Geldi çattı Sivas... Onlar için "F.Bahçe'nin yan sanayi" veya "çakma Fener" diyenler G.Saray'ı yenerse F.Bahçe'yi de geçebileceğini biliyorlar mı acaba?