G.Saray'da "lise" kavgası ayyuka çıkarken, F.Bahçe camiasının hâlâ daha Beşiktaş'tan değil, G.Saray'dan çekindiğini ve yanlış hedefi önleme gayreti içinde kalarak hata yaptığını seziyorum. Geliyoruz, Gerets'in söylediği şu "mama kabı önündeki kavga"ya. Arkada duran "götürebilir." ------ > AÇ KATIK, UYKU YASTIK İSTEMEZ Buzdağının üstüne baktığınızda kısır bir "liseli ve lisesiz" kavgası görürsünüz. Altında ise çok daha büyük sorunlar var. Bana göre Özhan Canaydın'ı fena halde kırdılar. Rakibinin ayağı kırılan oyuncusu için takımının en kritik maçını bırakıp hastaneye gidecek başka bir spor adamı biliyorsanız söyleyin. "Kıçımdan ameliyat oldum" demeyi erkekliğine sığdıramayacak kadar Afrikalı birinin "ben iyiyim" yakıştırması ile uğraşmak, Hakan'ın hastane köşelerinde anasının elinden tutarken neler yaşadığını dile getirememek, İliç'in yakışıksız efeliğini kabadayılığa dönüştürmesini sineye çekememek, nasıl bir sıkıntıdır ki, içinden "liseli ve lisesiz" kavgasını çıkarır kalbinin derinliklerinden. Bu kavgayı yaptıranlar öyle bir bedel öderler ki, olan kavgayı yapanlara olur. Lise hep vardı. Var olacak da... Ama Ali Sami Yen'de bıçağı atan "liseli" ise ben diplomamı yerim. O nedenle... "Eğer ne istediğinizi bilmiyorsanız, kendinizi istemediğiniz bir yerde bulursunuz." > İMAMA AĞLAR, DAVULA OYNAR F.Bahçe'nin ilk yarıyı aynen sahneye koyduğunu görüyoruz. "Alt sıralardakilere yenilebilirsin ama kendi kategorindekileri asla" senaryosu uygulanıyor. Toparlanıyorlar. Skorlar onları toparlıyor, kendi çalışmaları değil. Ancak, Sadettin Saran meselesi göründüğü kadar kolay atlatılamayacaktır. Çünkü Saran, sanal düşmanlara benzemez, hedef saptırma oyunu içinde bir beden büyük gelir Aziz Yıldırım'a. Bunun altında kalabilecek bir yanlış yapmıştır yönetim ki kendi ayağını prangalamıştır. O nedenle... "Bir hikayeyi iki kez anlatmayı isteyebilir insan, ama iki kez dinlemeyi asla..." > EŞEĞİN CANI YANINCA ATI GEÇERMİŞ Futbol Federasyonu ile Tahkim Kurulu "akordu olmayan akordeonla dansa kalkmış iki acemi" gibiler. Denizlispor'un yönetimi belediyeye geçti ve Ali İpek başkan kaldı, paraya kavuştu. Ama Yönetim Kurulu yenilendi ve 5 delege artık "Ulusoy"cu değil. Bir kale daha düşürüldü hükümet tarafından. Ardından da Denizli "düşürülebilir" oldu. Ceza vermeye korkmak, verilen cezayı da pazarlık yapmak, sonunda bu hale düşürdü futbol oyununu. O nedenle... "Zor iş, zamanında yapmamız gerektiği halde yapmadığımız kolay işlerin birikmesinden oluşur." > TEK TAŞLA DUVAR OLMAZ Trabzonspor için birilerinin canını yakmaktan çekinmeyen sistem, sonunda onun da canını yaktı. Teknik planlama ile yönetim desteği "düzelme devrini" bir miktar sürdürdü ve Trabzonspor çıkışa geçti. Kupada da yürüyecektir. Sonunda bir yerlerden Avrupa'ya gidebilecek ama üç ayrı fotoğraf gösterip "bu benim" diyen Trabzonspor bu kadarına razı olmak zorunda kalacaktır. O nedenle... "Herkesin üç kişiliği vardır... Ortada duran, sahip olduğu ama göstermediği ve sahip olduğunu sandığı..." > BİN KAYGI BİR BORÇ ÖDEMEZ MHK'nın kafası rahat değil demekten, "dilimde tüy, kalemimde mürekkep" bitti. Mustafa Çulcu "sipariş" atamalar yapıyor ve bazı adamları da bazı yerlere atayamıyor. FIFA ve UEFA da bizi yakından izliyor. Mesela Cüneyt Çakır, milli maçlardan çok önemli bir grup maçı aldı ama Türkiye'de maç alamıyor. Aldıkları ise ikinci liglerde. Sormazlar mı; "Bu hakeme niye maç vermiyorsun?" diye. O nedenle... "Oyunu ister kazanalım, ister kaybedelim. Son karar nasıl oynadığınıza göre verilecektir. En büyük hakem, Allah'tır." > KENDİ KÖTÜLÜĞÜNÜ BAŞKASINDA ARAR Medyanın çivisi, "hayal satabilirsiniz" söylemini, spor yazarlarının yüzüne karşı söyleyen tarafından çıkarıldı. Sonrasında ise göbek bağlarını inkâr etmeyenlerle, "medet ve himmet" umanların yorumlarına yaslanıldı. Artık kararsızlar ve bunun acısını çekiyorlar. "Öpiim abi" ile "dürüstlük gösterisiyle el yalamak" karmaşasındalar. O nedenle... "En büyük hırsızlık, kararsızlıktır. Çünkü zaman çalar." > DEMİR YALAYIP ATEŞ PÜSKÜRÜR Hedef saptırmaya çalışırken Sayın Başkan başını kayaya çarptı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Kontrolünden çıkardı bazı şeyleri kendi hatasıyla. Saadettin Saran F.Bahçe'nin sağlıklı ve sağlam geleceğidir. Yıldırım ise kendi marifeti olan suni krizin altında kalmaya mahkumdur. O nedenle... "Kriz kelimesi Çince'de iki harfle yazılır. Biri tehlikeyi, diğeri ise fırsatı temsil eden iki harfle..." >>> Uydurdum... kaydırdım... Düzgününü yazdık, olmadı, kıvırdık dolmadı, haykırdık solmadı... Şimdi bazı saptamalarımı fıkralarla manilerle, otantik değerlendirmelerle ve yaşayan halk dili edebiyatı örnekleriyle söylemeyi deniyorum. Üşüyen bir Anadolu erkeği mi, Çinli'nin tokadı mı, yoksa yumurtlayan horoz mu ilginizi çeker ve bir yerlere oturtursunuz, bilemem. Dayak yiyen hanım ile çarıklı çorba de size emanet, evlere şenlik. Onun kararını da siz verin "bi zahmet..." Istanbul'a gurbete giden Erzurumlu, dönüşte karısına İstanbullu hanımların akşam eve dönen kocalarını, kapıda nasıl karşıladıklarını "Hoş geldin kocacığım, üşümüşsün, yorulmuşsun!" gibi kibar, nazik laflar ettiklerini anlatmış. Belli ki o da karısının kendisini öyle karşılamasını istiyor. Akşam eve gelmiş, kar, tipi, soğuk... Karısı kapıyı açmış ve donmak üzere olan kocasına bakarak: - Ola herif, it gibi titrirsen, demiş. YORUMU: Zaman olur su bulunmaz içmeye, Zaman olur su geçit vermez geçmeye... xxx Bir Çinli bir kafeye girer ve orada Steven Spielberg'i kahve içerken görür. Onun sıkı bir hayranı olduğu için yanına koşar ve imzalı bir fotoğrafını ister ünlü yönetmenin. Spielberg beklenmedik bir şey yapar ve kalkıp Çinli'ye okkalı bir tokat atar. Şaşkın Çinli sorar: "Neden?" Spielberg cevaplar: "Siz II. Dünya Savaşı'nda bizim Pearl Harbour limanını bombaladınız. Ondan!" Çinli daha da şaşkın bir şekilde sorar: "Ama onlar Japonlardı, ben ise Çinliyim!" Spielberg: "Çinli, Japon, Koreli, Vietnamlı, hepiniz aynısınız." Bunun üzerine Çinli de Spielberg'e bir tokat atmaz mı? Bu defa şaşkın Spielberg sorar: "Peki sen beni niye tokatladın?" Çinli: "Siz de Titanic'i batırdınız, Titanik'deki yolcular arasında benim atalarım da vardı." Spielberg: "Sen manyak mısın, Titanik'i batıran bir 'Aysberg'di." Çinli cevabı yapıştırır: "Aysberg, Spielberg, Carlsberg, hepiniz aynısınız!" YORUMU: Benim çarık sizin çorba içinde Sizin tavuk benim torba içinde Ben yerim tavuğu orman içinde Hanım yer dayağı yorgan içinde. xxx Bir Fenerbahçeli nasıl övünür? Gayet basit. Şöyle: "Horozum yumurtladı, hem de çift sarılı" diyerek!.. Bir Galatasaraylı nasıl yerinir? Gayet basit. Şöyle: "Bir eşekliye o varmaz, iki eşekli onu almaz" diyerek!.. YORUMU: Laf ile pilav pişse, deniz kadar yağ gidermiş... xxx Üç adet kıssadan hikaye derledim sizler için. Güncel duruma pek bir uydu. Uysa da derledim, uymasa da... Olmadı ise... Uydurdum... kaydırdım... Diz üstünde saydırdım... >>> S-ÖZ Talihinden şikâyet eden çok, aklından şikâyet eden yok. >>> Alex, nihayet sahalara döndü. Özlemişiz. Yurtdışında ne iğneler varmış meğer. Oldu iğneyi, attı golü...