Sistem birine yandaş, birilerine karşıt duruyor olabilir, ama saygıyı vermek durumunda bırakmak zorundasınızdır onları. Fatih Terim ve Galatasaray'ı; Ünal Aysal, Adnan Öztürk, Albayrak, Dürüst ve diğerleri; saygı duymak zorunda bırakıyorlar kendilerine; birilerini... Oyunlarıyla, oyuncularıyla, rakip kim olursa olsun ona duydukları saygıyla, hak ettikleri saygıyı söke söke alıyorlar... İki adet "yirmilik" bıyığı yeni terlemişle yürüyor... Önde basıyor, açık vermekten korkmuyor, "beni yenebilirsin ama benden daha iyi oynamalısın" diyor açık bir dille.. Orduspor'un daha istekli, hareketli ve iştahlı başladığı maçın ilk bölümünde üç Galatasaray orijinli oyuncunun, yani Culio, Stancu ve Yalçın'ın maçı nasıl istediklerini kanıtladığı bölüm, "dürüst futbol" adına hoş bir görüntüydü.. Galatasaray ise ortada rekor düzeyde top kaybıyla başladı maça. İki-üç pasın belini doğrultamadılar bir türlü, çünkü mebzül miktarda top kaybına zorlanmışlardı orta sahada... Beraberliğe şükrederken rakip kaleyi ilk ziyaretinde öne geçti Galatasaray. İlk yarının özeti; hani bir zamanlar Avrupa takımları ülkemize gelir ve yarım atak yapıp 1-0 maçı alıp giderdi ya, işte öyle bir şey... İkinci yarının ağırlığı; kondisyon yönünden ağır basan Galatasaray'ın yeni bir deplasman zaferinin haberi üzerineydi. Basan, kovalayan ve proje atakları olan Galatasaray, Orduspor gibi üst düzey bir mücadeleyi iç güdüleriyle veren bir takıma karşı kazanmalıydı. Futbolun metodolojik çalışmalarını daha iyi yaptıkları her hallerinden belliydi... Yenmeyi kafalarına koymuş oldukları için yendiler... İnandıkları için yendiler... Savunmada cesur Melo eksik, Selçuk verimsiz ama yine de iki bekinden biri gittiğinde üçlü defansa dönebilen, Melo-Ujfalusi ve Semih ile bir havuz oluşturup yine de deplasmanda olmasına rağmen hayli cesur oynayan bir takım.. Yani Galatasaray...