Futbolda asla şöyle bir denklem yoktur: Antalya Fenerbahçe'yi içerde yendi, Fener de Marsilya"yı dışarıda. O zaman Antalyaspor Marsilya'dan iyidir. Manchester'ı yenen için Elazığ ne ola ki; diyemezsiniz... Futbol iki düdük arasında çok ciddi bir iştir... Sadece seyreden için bir oyundur, oynayanlar için asla değildir... Bu nedenle dün gece iki takımın da "temkin" konusunda dibine kadar örgütlenerek oynadığını en azından ilk 45 dakika için söyleyebilirim. İlk yarım saatin "serinletmeyen sürati" bir rüzgâr estiriyordu ama ilk yarı "kontrollü oyunun el kitabı" gibi geçti. Her iki takımın ön oyuncuları "öylesine", savunmaları ise çok ciddiye alarak oynadılar ilk yarıyı. Belli ki bir gol atılacak ve esas maç o zaman başlayacaktı... İlk yarı bittiğinde "kim kazanır" konusunda hiç bir ip ucu yoktu elimde... Yeni trendi "pozisyon vermemek" olan Galatasaray'ın bu uğurda en büyük meziyeti olan "pozisyon bulma zenginliğini" ihmal ettiğini de gördük. İkinci yarıya aralıksız bir baskıyla ve kendi oyun karakterine uygun bir biçimde zenginleşerek girişen Galatasaray oldu ve sonucunda gelen gol ile maç işte o an başladı. Kronikleşmiş "pozisyon bulma ile gol kaçırma" arasında gezinen Galatasaray sonlarda maçı da sıkıntıya sokmadı değil. Bu sıkıntının ürünü yenilen onca pozisyon ve ardından gelen bir penaltı ile maçın dibini tarihi bir maç haline getiren hakem oldu. Ya sonra... Sen kalk Brezilya'dan gel ve üstüne tarihi bir anda tarihi bir penaltı kurtar. Tam heykeli dikilecek bir pitbull'u var Galatasaray'ın. Bu penaltı kurtarışı var ya... Adamı "şampiyon yapar" bir gün...