Oyunun hemen tamamında -gol hariç- her şeyi biz yaptık. Ama bu tür turnuva maçlarında jüri yok ve puanı topu içeri atana veriyorlar. Köşeye vuran biziz... Direği kıran da biz, karşı karşıya atamayan da biziz... Peki, neden mağlubuz? Bazı temel eksikliklerimiz nedeniyle oyunu kazanıyoruz ama maçı kaybediyoruz. Bir kere "çevre kontrolü" konusunda özürlüyüz ve hücuma çıkarken top kaybında da üstümüze yok. Oysa Abdullah Avcı'nın "yeni yapılanma" diye adlandırdığı 25 yaş ortalamasındaki takım bir süre daha birlikte oynadığında bu tür maçları kazanabileceğinin sinyallerini verdi. Daha maç başlamadan şiddetli bir biçimde Selçuk İnan eleştirisi Avcı'ya yönelmişti. Ama o, enerjiyi tecrübeye tercih etmiş, hücum fikrine gömülmüştü. Çok gol kaçırdık. Mesela karşı karşıya Arda'nın atamadığı topta ceza sahasına bir kişiyle girdik. Çizgiden çıkan topta, kötü ortayı kendi kalelerine atmaya kalktıklarında "hücum oynayacağız" diye kendini yırtan takımımızın rakip ceza alanında bir tek oyuncusu vardı. Oysa o uyduruk golü yediğimizde bizim kale sahasının önünde 5 Hollandalı vardı. Herhalde bu matematik problemi nedeniyle çok koşup, bol da pozisyon bulup, 2-0 yenilmeyi başardık!