İlk yarım saatin özeti fizik ve teknik yönden rakibinden hiç de eksiği olmayan Galatasaray'ın bir defa daha "maçı kurtarmaya" çalışan bir takım durumunda nasıl olup da oynamayı becerebildiğidir. Bir erken gol, takımı bir defa daha "aynı duvara kafa atıp duran" bir duruma düşürmüştür. Ağız tadıyla bir gol bile kaçıramamış olmanın "nafile çabaları" ile geçilmiştir ilk yarım saat. İkinci otuzu "devre arası tedavisi olabilir mi" düşüncesiyle ikiye bölüyorum. İyi oyun telaşını engelleyen faul sayısı fazlalığı maçın tadını kaçırdı ilkinde. İkincisinde ise soyunma odası gole en müsait ismi oyuna atıp, ikinci yarıya gol iştahı enjekte edilerek başladı. Bu dilimde "sağlıklı olmaya başladığı için oyuna atılan Baros'a bir türlü sağlıklı top atamayan" bir takımın sıkıntılarını izledik. Taktik faullere de teslim olmuşlardı.. Son yarım saate girerken, rakibin beklemediği hiçbir sürpriz üretimi olmayan Hagi'nin milli takımda tükenmiş Kazım'ın bitikliğine tahammülü ve bu noktada bir B planının olmaması sorgulanmaya başladı. Sonlara gelinirken Tolunay Kafkas oyuna Olcan'ı monte etti ve kontralardan ikinciyi arar oldu. Galatasaray ise hâlâ daha aynı demode ataklarla birinciyi arıyordu. Hem oyun hem de skor açısından kovalanırken, kovalayan takım durumuna düşmüş olan Galatasaray'ın içine düşmüş olduğu duruma ise yanımda maçı seyreden biri yorum getirdi: "Yok artık, bu takım bu oyunla küme düşmez!.."