Yüzü olmayan adamlar...

A -
A +
Çetin Sümer'in "çekilmesi" ile Ercan Saatçi'nin "çekilmemesi" arasında bir toz duman getirdi bugün bu sayfaya. "Çekilme" durumunda olanın mikrofon, kamera ve naklen yayın arabalarının kendine yönelmesi ve kendini ifade edebilmesi için bu yola saptığını düşünüyorum. "Çekilmeme" konusunda kararlı olan tarafın ise "korunmaya" alındığını ve bulunduğu konum itibariyle vermesi gereken hesabı, bulunduğu konumun "ürkütücü" olması nedeniyle "yüzsüzlük" derecesinde savunmaya geçildiğini görüyorum. Federasyona doğru bir çığ büyüyerek yuvarlanıyor. Beşiktaş'ın "çıkarlarını" sırf Ankaragücü'nün "çıkarları" ile çatıştığı için reddeden Federasyonun; neden Melih Gökçek'ten çekinmenin ötesinde "korktuğunu" bana kimse anlatamıyor. Başkanın kulüp değiştirmesi, başkanın boşalttığı kulübe küme düşme cezası olarak dönüyor ama ardından genç başkanın "iyi halden" bitmek üzere olan cezasının ardından başına geçeceği yeni kulübüne bütün futbolcularını aktarmasına göz yumuluyor. Genç Başkan'ın babasından korkuyor federasyon... Bütün futbol siyasetini "yumuşatma, uyutma ve geçiştirme" üzerine kurmuş. Biliyor ki bir hafta sonra yeni maçlar olacak ve her şey yeniden yapılanacak. Levent Kızıl'ın Bursaspor'un durumundaki etkisinin boyutlarını da bana kimse anlatamıyor. Diyarbakırspor'un pazar akşamüstü maç bitiminden sonraki 48 saat içinde Federasyon Başkanı ile MHK Başkanı'na ulaşamamasını da kimse anlatamıyor bana. Biri telefonunu kapattı. Diğerininki ise daha büyük bir skandal. Çalan telefonu açmadı... Yüzleri yok... Sesleri de yok görüntüleri de... Siyasi duruşlara göre "duruş" belirttikleri ortada... Bizi "aptal" sanıp hiçbir şeyden haberimiz olmadıklarını sanmaları ise daha büyük fiyasko. Süleyman Abay şimdiye kadar üç lig maçına çıkmış. Biri Antep'in, diğeri Diyarbakır'ın, üçüncü ve sonuncusu da "pansuman" maçı olarak atandığı Gaziantepspor-Diyarbakırspor maçı. Balık tutarak, telefon kapatarak yönetilemez Türk futbolu. Ağzından çıkanı kulağı duymayanlar Yıllar önce Hürriyet Gazetesi benim hakkımda ankete varan bir kampanya düzenlemişti. "Bu adam artık maç anlatmasın" içeriyordu. Bir ay sürmüştü ve sadece TRT vardı. Sonra ben İsviçre deplasmanında 4. dakikada Hagi, 8. dakikada da Arif bir gol atınca bu deplasman maçı için "Yaslanın arkanıza ve Hacı Arif'in bestelerini dinler gibi keyifle izleyin maçın geri kalanını" demiştim. "Maçla Hacı Arif'in ne ilgisi var, bu adam maç anlatmasın" diye Hürriyet gazetesi bir kampanya daha açmıştı. Benim arkamda meslek kuruluşum "korkudan" duramamıştı. Şimdi aynı gazetenin spor direktörünün küfürlü konuşması ortalarda. Kabahatinden daha büyük özrü de sayfalarda... Şimdi tartışılan "kasetin nasıl dışarı çıktığı" ahlaksızlığı. Kasetin içeriğini arkaya atmak çabası. Evet, bu kaset ortalardaydı, ama ne zamanki Ercan Saatçi sporun direktörü oldu, o zaman da kasetin haber değeri oldu. Birisinin seks kaseti sıradandır, haber değildir ama assolist olduysa veya milletvekili seçildiyse, o zaman bir "değeri" olur, hiçbir "değeri" olmayan bir adamın kasetinin. Şimdi saha atılan sandalyeyi "ne var canım sonuçta plastik" diyerek, "ne var bunda canım kebapçıda herkes küfürlü konuşur" diyerek, 14 saniye elinde top tutup 9. saniyede sağ omzunun üstünden skorboard'daki zamana göz atan kaleciye "ne var bunda, niye vakit geçirsin ki" diyerek, korkudan ödleri patlayan insanların doğruları konuşuyormuş tavrıyla "sanal delikanlılık" gösterilerinden bıktım. İki yüzlülerden ve yüzsüzlerden bıktım... Siyasetten korkmalarından bıktım... Aziz Yıldırım'dan korkmalarından bıktım... Hürriyet Gazetesi'nin gücünden korkmalarından bıktım... Mesleğimi ayağa düşürmelerinden bıktım... Bakın... Bazı sanatçılar vardır, bir kadına tokat atar ve şöhreti katlanır. Uyuşturucudan içeri girer, teklifler artar. Onlar şanslıdır... Ya da Türkiye'de işler "ahlaksızlığın prim yaptığı" boyutlardadır... Ama Ercan Saatçi "bir şarkıcı ve bir bestecidir..." Sanatçı olamaz... Sanatçı olsaydı söylediklerini aynen kendisine iade etmekten çekinirdim... Yüzü olmayan adamlar... 

Bu hafta insan içine çıkamayan, çıkacak yüzü olmayan adamları anlatan nefis bir fotoğraf geçti elime. Bizim gazeteden Ali Yedek müthiş bir enstantane yakalamış. En masumu olan futbolcuların yüzü gizlenmiş. Oysa yüzüne astığı "sırıtma" dozunu "pişkinlik" derecesine vardıranlar ortalıkta dolaşıyor. Kravatlı bir yetkilinin resmini koysam kimsenin ilgisini çekmezdi. Ancak bu fotoğraf kimsenin yüzüne bakacak hali kalmamış Türk futbolunu anlattı bana. >> Rijkaard "makro" hedeflerin adamıdır ve başarısı bu yıl bile ortaya çıkamayabilir. Daum ise "mikro" hedefin adamıdır, noktaya ateş eder ve mutlaka şampiyon olur. Eğitimci ile yarışmacı...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.