Kesinlikle tartışılmaması gereken gerçek, Fransa'nın bu turnuvanın en iyi takımı olduğu. İşte gerekçelerim: Muhteşem bir pas zenginliği ve yüzdesi. Asla "ben yıldızım" demeyen bir yardımlaşma. Alan savunması yaparken rakibin ilk topuna basıp yüzünü döndürmeme ciddiyeti. 4-4-2 dizilip, saldırırken 3-5-2'ye, savunurken 5-3-2'ye çaktırmadan geçebilmek. Henry - Trezeguet - Wiltord üçlüsünden değişerek ikisinin sürekli ortaya ve kanatlara aktarma yapmaları, zaten Fransa'yı bir ekol yapıyor. Teknik ve fizik gücü ile oynama iştahı da bunlara eklenince "Zidane ve arkadaşları" adında bir orkestsra ve dans grubunu seyreder gibi oluyorsunuz. 68 x 105'i halı saha gibi kullanabiliyorlar.. Şimdi diyeceksiniz ki, İngiltere niye uzatmalarda, Hırvatistan'ı da yenemedi? Ne zaman özgüven şımarıklığa düşüyor, o anda iki gol birden geliyor. Hele ikincisi çok dramatik. Hiçbiri Fransa liginde oynamayan Fransa defansına, Fransa liginde oynayan tek Hırvat olan Prso'nun golü yazması bana dramatik geldi. Fransa, rakibini "Amorf durumuna düşürüyor. Yani hiçbir geometrik şekle benzemiyor rakibi. Rakibin taktik hesabı tahtasına da izin vermeyen bir zenginlik sunuyor. Böyle bir takıma karşı Otto Bariç'in pejmürde futbol bilgisi ve anlayışı değil, Fransa'nın dalga geçmesi çare üretmiştir. Maça baktığınız zaman şunu hiç düşündünüz mü? "Hırvatlar, kravatı bulmuş ve ilk kullanmış olabilir. Ama bu meret bir Fransız'a daha çok yakışmıyor mu?"