G.Saray, iki yıldır bir çok maça kötü başlar. İyi başlaması durumunda da bir iki oyuncusu kötü başlar. Bu kez çok iyi organize olan ve taktik planlamasında her şeyi doğru yapmış olan G.Saray'da, kaptan Hasan eksik başladı. Oysa kaptan o kadar iştahlıydı ki, bir şeyler yapmaya ve maçı kotarmaya, ağzının suları akıyordu top oynama açlığından. Ama topu tutmadığı zamanlarda iyi bir pasör olmadığını gösterdi. Oysa Hasan çok iyi bir pasör. Demik ki, takım iyi ama kaptan ters günündeydi. İlk yarıda birileri vermişti coşkuyu G.Saray'a. Sabri'nin çatala giden topu, Arda'nın verilmeyen penaltısı ve Alex'in kasıtlı omuz darbesini atlayan İsveçli hakemle imkansızı zorluyorduk. 39. dakikada nihayet doğru bir karar veren hakem, Tomas'ı da dışarıda bırakınca, G.Saray'ın yeni bir "mahcubiyetsiz mağlubiyet gecesi mi yaşanacak?" sorusuyla ilk yarıyı tamamladık. Onbire onbir iken iyi oynayan G.Saray, koca bir 45 dakika daha, üstelik bir kişi eksik nasıl geçecekti? Bu maç böyle biter miydi? İkinci yarıda bir eksik oynamanın bedelini ödedi G.Saray bütün doğrularına rağmen. Arda'nın alışkın olmadığı yerde oynaması ve bu konudaki acemiliği hem sol beki boşalttı, hem de onun bozduğu ofsayt durumu nedeniyle tabelayı da ümitsizliğe taşıdı. Maçın hakemi ise Alex'i kendi öz kamyonu kabul edince gelene gidene bindiren Alex, hücumcuları birer birer bozdu. Şimdi züğürtün tesellisi UEFA olacak. Bakalım Bordeaux'ya yenilmemek ve UEFA'ya devam edebilmek son iki yılın züürt şampiyonu G.Saray'ı ve onun cimrilikten kuruyan yönetimini nerelere taşıyacak?