Hafızasını kaybedenlerle, tarih şuurundan mahrum kalanlar arasında bir fark yoktur. Yalnız, birincilerin zararları daha çok kendilerinedir. İkinciler, yâni tarih şuurundan mahrum kalanlar, eğer devlet hizmetinde veya yüz binlere hitaben gazetelerin yazar-çizerleri arasında iseler, zararları vatana, millete ve devlete olur. Sakın bir kişinin, ne cürmü olur? demeyin. Yunus Emre, ne kadar doğru söylemiş: "Söz ola, kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Bal ile yağ ede bir söz" Bir söz, bir savaşın başlamasına yol açabilir. Bir söz yüzünden bir baş kesilebilir. Ve bir tatlı söz, yılanı bile deliğinden çıkarabilir. Millet olarak biz, maalesef çok az okuyan milletlerin başında bulunuyoruz. Çok az okuduğumuz için, ne yeteri kadar tarihimizi biliyoruz, ne de milletimiz üzerinde oynanan oyunlardan haberimiz var. Milletçe hiç bilmediğimiz meselelerimizin başında, Ermeni iddiaları geliyor. Ermeniler, 1914-1915 yıllarında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'muzda Rusların da teşviki ve tertibiyle: Van'da, Bitlis'te, Siirt'te, Erzurum'da, Ağrı'da, Kars'ta, Maraş'ta... on binlerce insanımızı katlettiler. Rus ordularıyla çarpışan kuvvetlerimize arkadan saldırdılar. Büyük faciaların doğmasına sebep oldular. Halbuki biz, 1071 Malazgirt zaferinden beri, Ermenilerle hep içli-dışlı yaşamıştık. O kadar ki imparatorluk devrimizde, Ermeni asıllı iki kişiyi, devletimizin sadrazamlık yani başbakanlık koltuğuna oturtmuştuk. Tanzimatla birlikte 29 Ermeni vatandaşımıza paşalık, 22 Ermeni'ye bakanlık vermiştik. Meşrutiyet Meclislerimizde, toplam 30 civarında milletvekilimiz vardı. Balkan Savaşlarına girdiğimizde, Dışişleri Bakanımız Gabriel Noradungyan idi. Biz, Birinci Dünya Harbine, Almanlarla birlikte girdik. Genelkurmayımızda, Alman generaller vardı. Kara, deniz ve jandarma birliklerimiz Alman generallerin emrindeydi. Doğuda, Ruslara karşı, ölüm-kalım savaşı verirken, Ermeni çeteleri de bizim birliklerimize ve halkımıza saldırıyorlardı. Alman Genelkurmayı bize emretti (Askerlikte rica olmaz) "Bu Ermenileri ordularınızın arkasından çekmezseniz, savaştan muzaffer çıkamazsınız" dedi. Biz de İstanbul'daki, Batıdaki Ermenileri değil, Doğu ve Güneydoğudaki Ermenileri toplayarak, savaşın o en kanlı günlerinde Suriye'ye indirdik. İşte o göç esnasında, anası-babası-yakınları, Ermeniler tarafından katledilen Kürt ve Türk köylüleri Ermenilere saldırdılar. Elbette hoş olmayan (karşılıklı) katliamlar oldu. Bunların müsebbibi kat'iyyen biz değiliz. Ahmet Hakan, Hürriyetteki dünkü yazısında: "Almanlar, 'Yahudileri Naziler katletti!' diyorlar. Biz neden Türkler Ermenileri katletti dedirtelim ki? İttihatçı zümrenin aldığı katliam kararı yüzünden, neden milletçe sorumlu olalım ki?" diyerek saçmalıyor. Önce, İttihatçı zümrenin, Ermenileri katletme kararı kat'iyyen yoktur. Ermenilerin kaybı kadar, bizim de kaybımız vardır. Biz, böyle bir kararla ortaya çıksak bile, Hristiyan Batı yine Ermeni iddialarının arkasında olur. Ahmet Hakan, Batının "Şark Meselesi"ni dikkatle okumalı ve öğrenmelidir.