Uçağımız Nürnberg üzerinde alçalmaya başlayınca içime, birdenbire yeşilin cemresi düştü. Uçsuz bucaksız yeşillikler üzerinde uçmak, bana nedense hep cenneti hatırlatıyor. Almanya, bizim yurdumuzun aşağı-yukarı yarısı kadar; ama topraklarının % 33'ü ormanlarla gülümsüyor. Bütün Batı ülkelerinde görülen orman bereketi, Almanya'nın da huzur kaynağı. Nürnberg toprağına belki iki bin, belki üç bin metre yükseklikten bakıyorum. Bacaları kırmızı kiremitli evler, bitmez-tükenmez yeşillikler üzerine, muntazam olarak konulmuş iri kolyelere benziyorlar. Yeşilin her tonuyla kaynaşan-kucaklaşan ormanlar, topraktan fışkırır gibi, göğe ulaşmak ister gibi yükseliyorlar. Orman, orman, orman!.. Adeta gerilmiş bir çarşaf gibi uzayan Nürnberg ovasında, ormanlar yerleşme merkezlerinden daha fazla. Nürnberg ormanlarına bakınca, içimde bizim çıplak dağlarımızın ve bozkırlarımızın hıçkırıkları düğümleniyor. Ve aklıma ağaçsız, çiçeksiz, çimensiz Konya bozkırı; kanı çekilmiş, kurumuş, sapsarı kalmış bir ölü yüzü gibi geliyor. Alman topraklarını adeta efsunlayan bu mübarek orman cenneti, bana neden Konya bozkırını hatırlatıyor Allahım? Kendi kendime düşünüyorum: Çölü ağaçlandıran Yahudi kafasından bizim neyimiz noksan? Bırakın Devlet-i Aliyye devrini Cumhuriyet yıllarımızda biz, her yıl Konya bozkırına onbin ağaç dikseydik bugün Anadolu'nun ortasında kocaman bir yeşil benimiz olurdu. Nürnberg, 400.000 nüfuslu muntazam ve temiz bir şehir. Alman sanayiinin dal-budak saldığı bu yeşil cennetinde 20.000 Türk yaşıyor. Kırk yıl önce Almanya'ya vasıfsız işçi olarak giden ve bir ev parası kazandıktan sonra memleketine dönmeyi düşünen Türk işçileri, artık eskisi gibi düşünmüyorlar. Şikayetçi oldukları bir nokta var. Diyorlar ki: "Türkiye'ye, kendi vatanımıza gittiğimizde, bize Almancı diyorlar. Almanya'daki ismimiz ise: "Yabancılar"dır. Çocuklarımız burada doğup-büyüdükleri için, artık Türkiye'ye dönmeyi pek istemiyorlar. Almanya'da okumak, Almanya'da iş-güç sahibi olmak emelindedirler. Nitekim, önceleri yüksek tahsile devam eden çocuklarımızın sayısı binde beş civarında idi. Bugün Türk çocuklarının % 3'ü yüksek tahsile devam etmektedir. Bu miktar, Yunan gençlerinde % 28, İtalyanlarda % 20'dir. Almanya'da 70.000 civarındaki insanımız, artık işveren durumundadır!" Nürnberg şehrinde 3.500 kişilik çok temiz bir camimiz var: Eyüp Camii! Tamamen işçilerimizin yardımlarıyla iki milyon marka satın alınan mezbelelik halindeki bir fabrika, bir milyon mark daha harcanarak bir çini cennetine dönüştürülmüş. Cami Yaptırma Derneği Başkanı Cemalettin Ateşoğlu'nun anlattığına göre; "Almanlar, açık bir alanda toplanarak cuma namazı kılan soydaşlarımızın üzerine, önceleri domates atıyor, yapılan ibadetten rahatsızlık duyuyorlarmış. Eski fabrika, çevresiyle birlikte temizlenip camiye çevrilince ve ibadet de kapalı bir mekanda yapılınca artık ses çıkarmaz" olmuşlar. Yalnız, Türk çocuklarının dini eğitimleri konusunda, halledilemeyen bazı konular var: Bavyera Anayasası'nın 8. maddesinde: Her çocuğun din dersi alacağına dair bir hüküm yer alıyor. Alman çocukları din dersleri almalarına rağmen Türk çocukları bu haktan istifade edemiyorlar. Almanya'da din derslerinin verilmesine ve ders kitaplarının hazırlanmasına Eğitim Bakanlığı karışmıyor. Alman çocukları için din dersi kitaplarını doğrudan doğruya kilise hazırlıyor. Din derslerine girecek öğretmenleri de kilise seçiyor. Alman devleti, sadece din dersi öğretmenlerinin maaşını veriyor. Türkiye'de ise durum tamamen farklı. Devlet hem din dersi kitaplarını hazırlatıyor hem de din dersi öğretmenlerini bizzat tesbit ve tayin ediyor. Almanya'da kilise, din dersleriyle ilgili olarak Prof. Lâhnemann isimli bir kimseyi vazifelendirmiş. Prof. Lâhnemann, bizim devletimiz tarafından hazırlanıp gönderilen din dersi kitaplarının Alman okullarında okunamayacağını, okutturulamayacağını söylüyormuş. "Laik bir ülkede, devlet din derslerine karışamaz. Din dersi kitabı hazırlayamaz, din dersi öğretmeni tayin edemez! Bu hizmetleri dini kuruluşlar yerine getirir. Ayrıca laik bir devlette, din dersleri kitaplarına devlet adamlarının resimleri konamaz. Din ayrı, devlet ayrıdır. Bize, Türkiye'den gönderilen din dersi kitaplarında Türk devlet adamlarının resimleri birinci sayfalarda yer alıyor. Böyle bir uygulamaya yer vermemiz imkansızdır!" diyormuş. "Çocuklarımızın ancak ahlâk dersleri alabileceklerini, bu derslerin de Almanca olarak verilebileceğini" ileri sürüyormuş. Almanya'da, bizim işçilerimiz ise çocuklarının din derslerini Türkçe görmelerini istiyorlar. Bunun çok önemli olduğunu belirtiyorlar. Nürnberg ormanlarının, büyük parklarının şehre getirdiği huzur gerilmiş durumda. Şimdi sancılı bir bekleyiş var. Acaba Prof. Lâhnemann'ın mı yoksa bizim işçilerimizin mi görüşleri uygulanacak dersiniz?