Dünden bugüne TRT -1-

A -
A +

Hürriyet'te Tufan TÜRENÇ, 27 Ekim günlü yazısında TRT'deki yeni kadrolaşmayı ele almış: Galiba arı kovanına fena çomak soktuk başlıklı yazısında, Türenç'in iddiaları şöyle: 1- "TRT'de yeni bir kadrolaşma var. 2- İktidarı destekleyen köşe yazarlarına programlar yaptırılıyor ve o kişilere yüksek paralar ödeniyor. 3- TRT iktidarın sesi haline getiriliyor. 4- Bu bakımdan Ankara Cumhuriyet Savcılığı, TRT yöneticileri hakkında soruşturma açmıştır. 5- Yüksek Seçim Kurulu da, TRT'nin, diğer radyo ve televizyonlara örnek olması uyarısında bulunmuştur." Ben, TRT Kurumunda tam altı yıl çalıştığım için, onun yapısını çok iyi biliyorum. TRT, bir zamanlar komünizmin ve CHP'nin örtülü sesi haline getirilmişti. Şimdi birtakım kişiler, kurumun o çizgiden kıl kadar sapmasına bile tahammül edemiyorlar. Bizzat benim başımdan geçen olayları yazdığımda, dünkü TRT'nin, zaman zaman hangi çukurlarda olduğu daha iyi anlaşılacaktır: 1964 yılında, Basın-Yayın Kurumunun eski genel müdürlerinden şair Gültekin Samanoğlu'nun yardımıyla, Ankara Radyosu Merkez Program Daire Başkanlığına raportör olarak girdim. Beni kuruma Turgut Özakman aldı. Şu Çılgın Türkler'in yazarı Özakman, o zaman Merkez Program Dairesi Başkanı idi. Gördüğüm kadarıyla, kendisi de Çılgın Türkler'den biriydi. Masama oturduğum gün, bana, masal saatinde okunmak için yazılmış bir deste kağıt uzattı: "-Bu masalları dikkatle oku! İçlerinde Allah kelimesi geçmesin!" dedi. Okudum. Hiçbir masalda Allah kelimesi geçmiyordu. Götürüp o çocuk masallarını kendisine uzattım: -Hiçbirinde Allah kelimesi geçmiyor efendim! dedim. Kuruma girişimden tam bir hafta sonra, Özakman beni odasına çağırdı. Yanında Gültekin Samanoğlu da vardı. Söze Özakman başladı: -Bülent dedi bir haftadan beri telefonlarım durmuyor. Senin, Adalet Partisinde basın sözcülüğü yaptığını iddia ediyorlar doğru mu bu? -Size bu iddialarla telefon açanlara deyin ki: Bu adamın AP'de basın sözcülüğü yapmasına lüzum yok. AP tarafından yapılan bir basın toplantısında bir-iki saniye bulunduğunu, hatta o toplantı salonuna dışarıdan başını bir defacık uzatıp çektiğini ispat edin; biz de kendisini derhal kapının önüne koyalım! diye teminat verin. Göreceksiniz ki bu alçak, bu namussuz, bu rezil adamlar, ağızlarını açamayacaklardır. Ben, ömrümde AP tarafından hazırlanan bir basın toplantısında, dinleyici olarak bir-iki saniye bile bulunmadım. -Sana inanıyorum Yavuz Bülent. Yani sen CHP'de de basın sözcülüğü yapmış olsaydın, sana yine aynı soruları soracaktım. İllallah bu partilerden! Turgut Özakman'la, Radyo Evinde birlikte çalışıyorduk. Bu görüşmenin üzerinden kısa bir süre geçti. Bir gün genel müdürlük binasında Nedim Tekin'le karşılaştık. Tekin, benim eski arkadaşlarımdandı. -Hayrola Nedim? Ne arıyorsun buralarda? diye sordum. -Ben TRT kurumunda, Yorum Müdürlüğünde çalışıyorum. -Yahu Nedim sen bir zamanlar CHP'de Gençlik Kolları Genel Başkanı değil miydin? Sonra CHP'de Basın sözcüsü olarak çalışmadın mı? -Doğru! Doğru! Neden soruyorsun? -Turgut Özakman beni AP'de basın sözcülüğü yaptığım iddiasıyla sigaya çekmişti de ondan! Gidip söyleyeyim mi kendisine? -Git söyle Bülent. Bu senin çok tabii hakkındır! Özakman'a Nedim Tekin örneğini söylemedim. Sonra gördüm ki, Turgut Özakman'ın benden sonra Ankara Radyosuna aldığı yeni elemanlar, pırıl pırıl, tertemiz, su katılmamış 24 ayar komünist kişilerdir. Stalin'i, Stalin'in kızı Sivetlana'dan daha çok sevdiklerine bizzat şahit oldum. Sivetlana'nın! Babam zalim bir kimseydi diye yazmasına tahammül edememişler. Radyo koridorlarında Sivetlana'ya günlerce sövüp durmuşlardı. Bir zamanların Radyosu öyle bir Radyo idi...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.