Yarın, Genelkurmay Başkanlığımızda, çok önemli bir tören var: Millî Mücadele tarihimizin değerli komutanlarından biri olan Kâzım Karabekir Paşa anılacak. Bu, çok ama çok, ama çok mühim bir gelişme. Çok alkışlanacak bir vefa örneği. Bana göre, Kâzım Karabekir Paşa, Millî Mücadelemizin kesinlikle ikinci komutanıdır. Eğer o, Erzurum'da 15. Kolordu komutanı olarak, Mustafa Kemal Paşa'ya tam destek vermeseydi işimiz çok zorlaşacaktı. Karabekir Paşa, 1948 yılında vefat etti. Biz, çok yanlış bir Atatürkçülük yüzünden, (İnönü hariç) bütün Millî Mücadele kahramanlarını âdeta inkâr yoluna gittik. Ölümünün 24. yıl dönümünde Mareşal Fevzi Çakmak'ı bir TV programıyla ilk defa ben ekranlarımıza getirdim. Âdeta küçük kıyamet koptu. Çünkü alışılmışın dışına çıkmıştım. Kahramanlarımızı bire indirmeye çalışanlar, köpüren ağızlarla, söylemediklerini bırakmamışlardı. K.Karabekir Paşa da, unutturulmak istenenler arasındaydı. 1977 yılında, Kültür Bakanlığında Müsteşar yardımcısıydım. Atatürk'ün doğumunun 100. yıl dönümünü kutlama faaliyetleri Bakanlığımıza verilmişti. Ama herkesi garip bir korku pençelemişti. -"Atatürk gibi bir büyük dehâya, ben, lâyık olacak bir çalışma içine giremem; bu iş beni çok aşar!" diyorlardı. Bakanlık adına faaliyetleri yürütmeye tâlib oldum. Bütçemiz 120 milyon lira idi. 1977 yılında, Ankara'da, kaloriferli bir daireyi bir milyon liraya almak mümkündü. Bütçemiz duyulur duyulmaz, bütün Atatürk tüccarları bakanlığı ablukaya aldılar. Atatürk'ün resmini, büstünü, heykelini yapan bakanlığa koştu. Üç kahve fincanıyla karşıma çıkan bir öğretmen; "Atatürk bu kahve takımını dedeme hediye getirmiş. Üçü maalesef kırıldı. Kalan üçünü, üç milyon karşılığında Atatürk Müzesine satabilirim" diyordu. Devletin tek kuruşunu o Atatürk tüccarlarına kaptırmadım. Diyebilirim ki 1981 yılı için en ciddi çalışmayı ben yürüttüm: Önce 9 dalda yarışma açtım, sonra 100. yılda 100 kitabın basılmasını bakanlık oluruna bağladım. Bir de Türkiye çapında 5 milyon ağacın dikilmesine zemin hazırladım. Basılacak 100 kitap için, çılgınca bir karar aldım: Millî Mücadelemize katılan, bütün kahramanlarımızın eserlerini devlet yayınları arasına almayı plânladım. İlk olarak 20. Kolordu komutanı Ali Fuat Cebesoy'un Moskova Hâtıraları isimli önemli eserlerini bastırdım. Sonra onun Millî Mücadele Hatıraları isimli kitabını baskıya verdim. Tamamlanmasına 5 forma kalmıştı ki 12 Eylül darbesi oldu. Askerî idare, derhal beni vazifemden aldı. Sonra Millî Mücadelemizin diğer komutanlarının eserlerinin basılmasını, Atatürkçülük adına durdurdu. 12 Eylül darbesi olmasaydı, Kâzım Karabekir Paşanın İstiklâl Harbimiz isimli eseri de, Bakanlık Yayınları arasında çıkacaktı. Bırakmadılar. 12 Eylül askerî idaresi, Millî Mücadele tarihimizin şanlı-şerefli paşalarının hâtıralarının basılmasını yasakladı. Bu dehşetli gafleti ve ihaneti ölünceye kadar unutamam. Ama şimdi memnuniyetle görüyorum ki, o inkâr da, o taassup da artık yok olmak üzere. Karabekir Paşa vefatından 62 yıl sonra Genelkurmayımızda ilk defa anılıyor. İlker Başbuğ Paşamızı bin defa tebrik ederim.