Kim ne derse desin! İstanbul Büyükşehir Belediyesi kendi tarihinin en başarılı dönemlerinden birini, hatta birincisini yaşıyor. Ellerine, ayaklarına, kollarına prangalar vurulan bir belediye, bundan daha güzel çalışamaz. Atalarımız çok doğru söylemişler: "Yiğidi öldür ama hakkını yeme!" İstanbul Belediyesi'ni şu veya bu konuda tenkid edenleri dikkatle ve saygıyla dinlerim. Ama yapılan hizmetleri görmeyenlere, görmemezlikten gelenlere şapka çıkaramam. İSKİ Genel Müdürü Prof. Veysel Eroğlu için bu sütunda yazdığım yazının başlığını hatırlayacaksınız; Bir Destan Adam! Eroğlu, gerçekten bir destan adamdır. Neden böyle yazdığıma şaşıranlara cevabım var: Tarih kitaplarımızdan okuduğumuzda da görüyoruz ki: İstanbul, daima su sıkıntısıyla çırpınıp durmuş bir şehir. İstanbul, Devlet-i Aliyye devrinde de, Cumhuriyet idareleri zamanında da, bugünkü ölçülerle suya kavuşamamış. Her gün saatlerce kesilen veya musluklardan gözyaşı gibi damlayan sular, İstanbul'u, huzurla yaşanan bir şehir olmaktan çıkarmamış mıydı? Şimdi, İstanbul'un su ihtiyacının % 97'si karşılanmış, yeraltı şebekeleri yenilenmiş haldedir. Ve İSKİ, 2040 yılına kadar su konusunda yıl be yıl neler yapacağını, plânlamış durumdadır. Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, bütün genel müdürleri ve daire başkanlarıyla birlikte iyi çalışıyor. İstanbul'un yüzünü güzelleştirmek için durmak, yılmak, gerilemek bilmeden gecesini gündüzüne katıyor. Bu bakımdan ağaçlandırma, asfaltlama, yeşil alan, metro, Haliç, köprü, temizlik işleri, kültür faaliyetleri, toplu taşımacılık gibi konularda, bugünkü İstanbul'u, dünkü İstanbul'un çok önlerinde görüyoruz. Ancak ben, bütün bu çalışmaların kusursuz ve noksansız olduğunu elbette iddia etmiyorum. 10 milyon nüfuslu bir büyük şehrin bütün belediye hizmetlerini arzu edilen seviyede yapabilmek kolay değildir. Yalnız, İstanbul'un kaç kıskaç içerisinde bunalıp kaldığını daima göz önünde bulundurmak lâzım. İstanbul halkı, hem siyasî sebepler ve malî zorluklarla bir kıskaç içerisindedir hem de sözüm ona "sosyalist aydın dayatmasıyla" çıkmazlara itilmektedir. Allah, hiçbir millete, bizim mâlûm ve mâruf aydınlarımıza benzer kimseler musallat etmesin! Çünkü bizim aydınlarımızın iflâh olmaz özelliklerinin başında, "istemezük!" nâraları geliyor. Onların "Boğaz Köprüsüne hayır!" "Barajlara hayır!" "Karayollarına hayır!" "Geniş caddelere hayır!" "Elektrik üretimine hayır!" "Osmanlıya hayır!" "Din ve vicdan hürriyetine hayır!" "Özelleştirmeye hayır!" "Serbest Piyasa ekonomisine hayır!" "İçkisiz lokantaya hayır!" şeklindeki öfkeli çığlıkları hâlâ kulaklarımızdadır. Bu "hayır"lara yeni "hayır"lar ekleniyor: Birkaç yıl sonra, İstanbul trafiği, anlatılmaz bir keşmekeşlikle düğümlenip kalacak! Çıkış yollarından biri de raylı sistem ve Metro! İstanbul Belediyesi'nin Taksim-Levent arasındaki metrosuna, ben daha geçenlerde bindim. New York Metrosu'ndan, Londra Metrosu'ndan daha temiz, daha aydınlık bir metro. Doğrusu hayran kaldım. Bu büyük hizmeti, çeşitli engellemelere rağmen gerçekleştiren İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni alkışlıyorum. Şimdi pek çok kimse, haklı olarak seslerini yükselteceklerdir. "Bu metro, İstanbul'un ihtiyaçlarına cevap verecek uzunlukta mı?.." diyeceklerdir. - Değil! değil! değil! İstasyon sayısını elbette beş on misli artırmak lâzım. Nitekim Büyükşehir Belediyesi, Yeşilköy Havaalanı'nı Otogar'a ve Aksaray'a bağlamak istiyor. Aksaray'dan da Yenikapı'ya uzanacak büyük bir çalışma içinde bulunuyor. Ama şu milletimizin talihsizliğine bakınız: Toprağın bilmem kaç metre altında, eski bir Bizans evinin veya meyhanesinin temellerine rastlanmasın mı? Metro yolu üzerinde, bir metre yüksekliğinde bir Bizans temeli ve o temeller arasından çıkarılan avuç içi genişliğinde 8-10 adet çanak-çömlek parçaları! Hepsi bir araya getirilse, orta boy bir su testisi bile etmez. Şimdi Anıtlar Yüksek Kurulumuz o Bizans temelleri üzerine kapanarak: Olmaaaaz! diyor. Metro'yu buradan geçiremezsiniz. Ben bu temelleri yıktırmam! Aman haaaa! Sakın haaaa! - Peki ne yapalım? - Metroyu, bu temellerin altından geçireceksiniz. - Peki onun altından da bir Bizans keşişinin mezarı çıkarsa? - O zaman da o keşişin mezarının altından geçireceksiniz. - Ey Anıtlar Yüksek Kurulu! Buna bizim bütçemiz yetmez! Gelin izin verin, o temelleri, o küp kırıklarını yeryüzüne çıkarıp bir müzemizde sergileyelim. Hem de altın çerçeveler içinde! - Olmaaaz! Kanunlarımıza aykırıdır bu. Cezası 3 yıl hapisten başlar! O tuğlaların birine bile dokunamazsınız. - Yapmayın! Bu hattan, günde bir milyon İstanbullu istifade edecek. - İsterse on milyon İstanbullu, karda, kışta, soğukta beklesin fark etmez. Çile bu kadarla da bitmiyor. Haliç üzerine kurulacak 10 m genişliğindeki bir köprüye de itiraz ediyorlar. Şimdi siz, kendinizi Ali Müfit Gürtuna'nın yerine koyun da İstanbul'a hizmet getirin bakayım.